Yemek!
Davlumbazlar durmadan çalıyor, tellallar yüksek sesle haykırıyor. Kasabalarda olağanüstü bir hareketlilik var. Kabile şeyhleri konaklarında danışmanları ile harıl harıl çalışıyorlar. O danışmanlar ki, çoğunun kafası barıştan başka her şeye çalışıyor.
Uzun süren kabile savaşlarından ince teknikler öğrendiler ve her buluşmaya cenge hazırlanır gibi hazırlanırlar. Ve de cengi kazanmak için kurnazlık üretmede üslerine yoktur.
Kısa bir süre sonra kale kapıları açılacak ve kabile şeyhleri tarafsız bölgede buluşacak. Ve “dünya-tarihsel” bir hadise gerçekleşecek: birlikte yemek yiyecekler.
Kabile ahalisi çok tedirgindir. Kabileler böyle şeyleri sevmezler. Normalde birbirleri hakkında konuşurlar ve en kötü şeyleri söylerler ama birbirleriyle asla konuşmazlar. Birbirlerini ikna etme gibi bir dertleri yoktur. “Öteki” kabilenin her durumda “haksız” ve “kötü” olduğunu düşünürler ve bunun böyle olmasını “kadere” bağlarlar. Değişim nedir bilmezler.
Bu yüzden iki kabilenin de ahalisi son günlerde çok telaşlıdır. Şeyhlerinin ve haliyle de kendilerinin başına kötü bir şeyin gelmesinden korkuyorlar. “Nereden çıktı şimdi bu yemek muhabbeti, herkes kendi kabilesinde mutlu bir şekilde yaşayıp giderken, şeyhler ne yapmaya bir araya geliyorlar” deyip hayıflanıyorlar.
Bunu uğursuzluk sayıyorlar.
Fakat gerçekte endişe edilecek bir durum yok! Kabile şeyhleri son derece ehil şahsiyetlerdir. “Öteki” kabilenin şeyhi ile buluşmaktan hiç korkmazlar. Çünkü birbirleri ile konuşur gibi yaparlar ama aslında konuşmazlar. Diyalog kurmazlar, monolog yaparlar ve sadece bildiklerini okurlar. Kabilelerinin ne kadar “iyi”, ne kadar “haklı” olduğunu anlatırlar ve “öteki” kabilenin “zihniyet değiştirmesinin” şart olduğunu söylerler.
“Ötekinin” söyleyeceklerini dinlemeye değer bulmazlar.
Şeyhler son derece ehildirler ve kabilelerine de sonuna kadar sadıktırlar. Kabilenin zihinsel sınırları dışına asla çıkmazlar. Şeyh kim olursa olsun, fark etmez. Kural asla değişmez. Yeminlerle büyülenmiş sözcüklerin saklı tutulduğu torba, şifreleriyle beraber yeni şeyhe devredilir. Yeni şeyh de kuşaktan kuşağa devam eden geleneğe bağlı kalarak şifreyi kullanıp torbanın ağzını açar ve onlarca yıldır özenle korunan sözcükleri yeri ve zamanı geldiğinde tekrar eder.
Bu sözcükler kabilenin en değerli varlığıdır. Şeyhler ne zaman bir araya gelip kabileler arası sorunları ele alsalar, bu sözcükler havada uçuşur.
Evet, bu günlerde kabileler olağanüstü bir hareketlilik içindedirler. Şeyhler yemeğe oturacaklar. Heyecan dorukta. Aslında hiç kimse farklı bir şeyin olmasını beklemiyor. Belli zamanlarda yenilen yemeklerde ne olduysa yine aynısı olacak. Büyülü sözcükler yine havada uçuşacak. Tek risk, şeyhlerin içtiği yerli yapımı özel bir içkidir ki o mereti fazla kaçırdılar mı, ağızlarından çıkmaması gereken bazı sözcükler çıkabilir. Fakat buna da bir çare buldular.
Bu yemekte yerli malı o özel içki masaya konulmayacak!
Anlayacağınız, kabile şeyhleri büyülü sözcüklerini yarıştıracak ve sonra davlumbazların ve tellalların gürültüsü eşliğinde “haklı” ve akıllı” olarak kabileye geri dönecekler. Kabile ahalisine “karşı kabileye” hiçbir şey kaptırmadıklarını övünerek anlatacaklar.
Kabile ahalileri de derin bir nefes alacak ve “en büyük benim şeyhimdir” naraları atarak huzura erecekler.
Ta ki tedirginlik yaratan başka bir “yemek kokusu” çıkana kadar, her türlü kaygı ve endişeden uzak, mutlu hayatlarına devam edecekler…
Kaynak: Yemek! – Niyazi Kızılyürek