Tarihi Günler Yaşıyoruz
Geçtiğimiz Pazar günü Kıbrıs Türk toplumunun yapacağı tercihin “tarihi” olacağını seçim öncesinde yazıp çizmiştik. Artık seçimler geride kaldı ve sonuçları itibarıyla yakın geçmişin en önemli siyasal olaylardan biri olarak kayda geçti. Mustafa Akıncı büyük bir başarıya imza atarak Kıbrıs Türk toplumunun liderlik koltuğuna oturdu. Seçime katılan seçmenlerin %60’nın oyunu alan Akıncı, rakibi Derviş Eroğlu’na büyük fark attı.
Kıbrıs Türk toplumunda cumhurbaşkanlığı makamının çok önemli bir konumu vardır. Çünkü bu makama seçilen kişi “Toplum Lideri” sıfatıyla Kıbrıs müzakerelerinde Kıbrıslı Türkleri temsil eder ve fırtınalı denizlerde sürdürülen barış arayışlarının kaptanlığını üstlenir.
CTP-BG’nin aktif desteği ve diğer çözüm yanlısı parti ve sivil toplum kuruluşlarının fedakar katkılarıyla ikinci turda cumhurbaşkanı seçilen Akıncı’nın etrafında adeta bir “Barış İttifakı” kurulmuş bulunuyor. Federal Kıbrıs’a inanan yurttaşların Akıncı’nın yanında yer almaları Kıbrıs Rum toplumunda da büyük heyecan yarattı. Annan Planı sürecinde “Kıbrıs’ta Barış Engellenemez” sloganıyla sokaklara dökülen Kıbrıslı Türklerin çabalarına ilgisiz kalan Kıbrıslı Rumlar, şimdi Kıbrıs Türk toplumunun ortaya koyduğu iradeyi hayranlıkla kucaklıyorlar.
Başta işsizlik olmak üzere, büyük ekonomik sorunlarla boğuşan Kıbrıslı Rumlar müzakere masasının diğer ucunda beğendikleri ama hiç beklemedikleri biri olan Mustafa Akıncı’nın oturacağını görünce, umutlandılar. Daha önce de yazdığımız gibi, Kıbrıs Rum toplumunda artık heykeller bile adanın kuzeyine bakıyor.
Akıncı rüzgarı çözüm yanlısı siyasi partileri de harekete geçirdi. Daha şimdiden DİSİ federal çözümü halka anlatmak için kampanya başlatma kararı aldı. AKEL de federal çözüm ihtiyacına durmadan vurgu yapıyor.
2004’ten farklı olarak şimdi AKEL ile DİSİ’nin aynı saflarında yan yana durduğunu görüyoruz. Memnuniyetini saklamayan Nikos Anastasiadis ise tek taraflı olarak bazı güven artırıcı önlemler açıkladı. Anastasiadis, gecikmeden çözüme ulaşmanın yararlarını sık sık vurgulamaya başladı.
Akıncı’nın seçim başarısı sadece ülkede esen havayı değiştirmedi. Kıbrıs Sorunu ile yakından ilgilenen “Kıbrıs Yorgunu” uluslararası aktörleri de yeniden umutlandılar. ABD dışişleri bakanı John Kerry Akıncı’yı telefonla arayarak tebrik etti. Bu, formel bir tebrik telefonundan daha fazlasını ifade ediyor. Avrupa Parlamentosu başkanı Martin Schultz da öyle… AB Komisyon başkanı Jean Claude Juncker de Akıncı’yı tebrik edenler kervanına katıldı. BM Genel Sekreteri Özel Temsilcisi ise yarın temaslara başlıyor. Vakit kaybedilmeden müzakere masası yeniden kuruluyor.
Kuşkusuz, bu umutların yeşerip dal budak salması ve iki toplumun beklentileriyle özlemlerinin bir noktada buluşması liderlerin ve diğer ilgili çevrelerin önümüzdeki dönemde gösterecekleri performansa ve sergileyecekleri iradeye bağlıdır. Akıncı’nın seçilmesiyle taşlar yerine oturdu ama yürünecek yol dikensiz değildir. Nitekim Kıbrıs Rum toplumunda Ret Cephesi şimdiden harekete geçmiş bulunuyor. Federal çözüm karşıtları Kıbrıslı Rumların çözüm hevesini kırmak için elinden geleni yapıyorlar. Maalesef, Türkiye’den yükselen bazı sesler Ret Cephesinin işine yarıyor.
Kıbrıs Türk toplumunun Akıncı’nın şahsında ortaya koyduğu çözüm iradesinin ve bunun Kıbrıs Rum toplumunda yarattığı dönüştürücü etkisinin bazı çevreleri rahatsız etmesi doğaldır. Kıbrıslı Rumların “Hayır” oyunun arkasına saklanarak manevra yapmak artık beyhude bir çabadır. Derviş Eroğlu’nu ileri sürerek suçlama oyunu da sona ermiştir. Yeni süreçte küçük hesaplar ve karşılıklı suçlama oyunlarıyla zaman öldürmek mümkün olmayacak. Bu süreç, bütün tarafların çözüm iradesinin sınanacağı bir süreç olacak. Hem AKP hükümeti ile Recep Tayyip Erdoğan’ın, hem de Nikos Anastasiadis ile Mustafa Akıncı’nın iradeleri bütün dünyanın gözü önünde imtihana tabi tutulacak! Ve bu, tarafların tarihle imtihanı olacak…
“Kaybedilen fırsatlar ülkesi” olarak anılan Kıbrıs’ta bu sefer sonuca gitmek imkansız görünmüyor. Barışı arayan adanın “tarihi anomaliyi” geride bırakarak çözüme kavuşması, Türkiye ve Yunanistan ile birlikte Doğu Akdeniz’de bir barış havzası oluşturulması artık bir mucize değildir…