Liderlerin İthaka’sı
Mont Pelerin’e doğru yola çıktığınız zaman
dileyin ki uzun sürmesin yolculuğunuz.
Kısa ama serüven dolu, bilgi dolu olsun.
Anlamsız tartışmalarla yitip gitmesin
elinize geçen tarihsel fırsat.
Ne tacirlerden korkun ne medya patronlarından
ne de öfkeyle karşınıza diklen ret cephelerinden.
Bunların hiçbiri çıkmaz karşınıza,
düşleriniz yüceyse, gövdenizi ve ruhunuzu
ince bir heyecan sarmışsa eğer.
Ne Papazlara rastlarsınız,
ne Paşalara, ne azgın Poseidon’a
onları siz kendi ruhlarınızda taşımadıkça
kendi ruhlarınız onları dikmedikçe karşınıza.
Dileyin ki, kısa sürsün yolculuğunuz
vizyon dolu, vicdan dolu, cesaret dolu olsun
eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde
önceden hiç kimsenin cesaret edemediği
zihin doruklarına tırmanın
ve durup arkanıza bakın,
kan ve gözyaşı göreceksiniz,
bin bir hayasızlık…
Ne öğrenebilirseniz öğrenmeye bakın geçmişten
ve onu geçmişe gömmek için utanın.
Hiç aklınızdan çıkarmayın Kıbrıs Barışını.
Oraya varmak sizin başlıca yazgınızdır.
Arkanızdan bağırıp çağıranlara aldırmayın
onlar devlet ve toprak hırsızlarıdır
bunu asla unutmayın.
Ritsos’un dediğini düşünün:
“bu topraklar hem onlarındır hem bizim
kimse bizden alamaz onları.”
Sömürgecilerin kurşunlarıyla ölen Matsis’i düşünün:
“Bu topraklar Rum’un mu, Ermeni’nin mi, Türk’ün mü
fark etmez
alın teriyle sulayanların olsun, yeter.”
Ve Fikret’i düşünün:
“Benim ellerim de çok sürdü, okşadı, ekti,
benim de gölgem düştü bu toprağa, seninki gibi.”
Ve size sesleniyor Fikret,
Mont Pelerin sırtlarındaki sizlere sesleniyor umutla:
“İşte, iki uzak yamaçta iki yalnız ihtiyarcık
yüreklerini bölmedi toprağı bölen.”
Hadi, gösterin şaire
toprağı bölenlerin yüreklerinizi bölmediğini
ve şair gibi seslenin birbirinize:
“Kalk gidelim komşu,
acılarımızı birer vasiyet gibi bırakalım çocuklarımıza.”
Ve şairin sözleriyle bitirin Mont Pelerin yolculuğunu
“Biz küçük tarlamızı sürmeye gitmeliyiz
(senin) Niko’yla
küçük yurdumuza barışın buğdayını ekmeye!”