Kıbrıs’ta Barış Bal Gibi Engellenebilir!
Kıbrıslı Türk barışseverlerle zaman zaman müzakere sürecini konuşurken Kıbrıs’ta çözüme ulaşmanın sadece milliyetçilerden değil, kendilerini barışsever olarak tanımlayanlardan da kaynaklanan zorlukları olduğunu görüyorum. Kıbrıslı Rumlara karşı adeta bir zihin tutulması içindeler. Bu oldukça yaygın bir durum olsa gerek. Geçtiğimiz günlerde kendini barışa adamış biri olarak algılayan ve yeri geldiğinde sokaklarda “Kıbrıs’ta barış engellenemez” sloganları atan eski bir CTP yöneticisi ile yaptığımız sohbette benzer bir durumla karşılaştım.
Muhatabım çözüm konusunda görüşlerini şöyle sıralıyordu: Maraş nihai çözümün parçasıdır, önceden verilemez. Kıbrıslı Rumların iki bölgeli iki toplumlu federal bir devlet kurulmasını kabul etmeleri önemli bir açılım sayılmaz. 1960 Garanti Anlaşması, yani Türkiye’nin tek taraflı müdahale hakkı devam etmelidir. Özellikle bu son madde kabul edilmezse, adanın kalıcı olarak bölüneceğini, bu yüzden Kıbrıslı Rumların “anlayış” gösterip Garanti Anlaşmasının devamını kabul etmeleri gerekiyor.
Bunu söylerken aslında Kıbrıslı Rumları Taksim tezi ile tehdit ediyor. Bu görüşler milliyetçi bir Kıbrıslı Türk’ün ağzından çıksaydı, yadırganacak bir durum olmazdı. Milliyetçiler zaten Kıbrıslı Rumlara bir çakıl taşı bile vermek istemediklerinden Maraş’ın iadesine karşıdırlar. Kıbrıs’ta federal bir devletin kurulmasını da “ada Türk olduğu için” veya adada “iki devlet olduğu için” Kıbrıslı Rumlara verilmiş bir “taviz” olarak algılamaktadırlar. “Etkin ve fiili” Garantilerden geri adım atmaları asla söz konusu olamaz. Milliyetçiler belli bir tarih ve siyaset okumasından hareketle böyle bir yere varmış bulunuyorlar.
Peki, bu ülkede barışa inandığını söyleyenlerin argümanlarına ne demeli? Hayalet kent Maraş’ı elde bir koz olarak tutup, Maraş’ı nihai toprak ayarlamasında Kıbrıslı Rumlara iade edilecek toprak miktarını düşük tutma hesaplarına endekslemek barışsever bir politika mı?
İki bölgeli iki toplumlu federal bir devlet kurulmasının nüfusun %80’nini oluşturan savaş mağduru insanlar için dünyanın “en sıradan hadisesi” ilan etmek ve kurulacak federal devleti iki ayrı etnik getto oluşturacak biçimde tahayyül etmek barış derdi olan birinin yaklaşımı olabilir mi?
Türkiye’nin tek yanlı müdahale hakkının içeren Garanti Anlaşmasına gelince. Kıbrıslı Rumlar 1974 yılında bu anlaşmanın tepe takla ihlal edilmesi sonucunda kurban olmadılar mı?
Şimdi Kıbrıs Rum toplumundan bu anlaşmanın aynen devam etmesi nasıl istenebilir? Ayrıca, Garanti Anlaşmasının 54 yıl önce Enosis tehlikesine karşı alınmış bir önlem olduğunu ve günümüzde Enosis tehlikesinden söz etmenin komik olduğu bir barışsever bilmez mi?
Taksim tehdidine gelince… Burada biraz durmak gerekiyor. Öncelikle şunu söyleyeyim: Taksim dün de bugün de hukuk dışı gayrı meşru bir tezdir. Ayrıca, Kıbrıslı Rumlar kaç yıldan beri zaten fiilen Taksimi yaşıyorlar.
Türk tarafının kafasındaki çözüme bakılırsa, çözümden sonra da adanın %37’sinden mahrum bırakılmaları kuvvetle muhtemeldir. Fakat asıl söylemek istediğime bir soru ile yoğunlaşayım: Taksim Kıbrıslı Rumlar için mi Kıbrıslı Türkler için mi daha büyük tehlikedir? Bu soruya kendilerini Türk ulusunun organik bir parçası olarak gören milliyetçilerin vereceği yanıt açıktır. Kendilerini “soydaş” olarak konumlandıran milliyetçiler Türkiye’den bir Genel Vali’nin idaresinde yaşamaktan pek bir rahatsızlık duymayabilirler. Fakat Kıbrıslı Türkleri bu ülkede Kıbrıslı Rumlarla birlikte egemenlik icra eden siyasi bir topluluk olarak tahayyül eden sol gelenekten gelen barışseverlerin kalıcı bölünmeyle birlikte ayrı bir Kıbrıslı Türk toplumunun olamayacağını bilmeleri gerekir.
Taksim Kıbrıslı Rumların adanın %37’sinden mahrum edilmesiyse, Kıbrıslı Türklerin yok oluşudur. Bu yüzden Kıbrıslı Türklere ve Kıbrıslı Rumlara karşı sorumluluk duyan yurtseverlerin bu bilinçle bir an önce çözüme yönelmeleri gerekiyor. Kıbrıslı Rumlarla empati kurarak bir an önce federal bir devletin oluşması için çaba sarf etmelidirler.
Silah zoruyla yaşadığı yerlerden kovulan 160 bin insanın ne hissettiğini, Maraş’ın boş binalarını uzaktan seyreden Mağusa’lı Kıbrıslı Rumların duygularını anlamaya çalışmadan barışa ulaşamayız. Denizin altında keşfedilen gaz yatakları cebimizi şişirebilir ama yüreğimize diğerkâmlık yerleştiremez. Bunun için empatiye dayalı barış kültürü ile demokratik meşruiyet ilkesinin erdemlerini keşfetmeliyiz. Empati derken kendimize şu soruyu da sormalıyız ki gerçeğin bütün renklerini görebilelim: Acaba, Kıbrıslı Türkler nüfusun %80’nini Kıbrıslı Rumlar da %18’ini oluştursalardı Kıbrıslı Rumlarla gönül ve akıl rahatlığı içinde iki bölgeli iki toplumlu federal bir devlet düzeni kurar mıydık?
“Kıbrıs’ta Barış Engellenemez” sloganı atmak kolaydır. Barışın gereklerini yerine getirmek ise zor… Kıbrıs Türk barışseverleri üstlerine düşeni yapmazlarsa Kıbrıs’ta barış bal gibi engellenebilir! Bunu hiç bir slogan engelleyemez…
Kaynak: Kıbrıs’ta Barış Bal Gibi Engellenebilir! – Niyazi Kızılyürek