Efendiler ve Köleler
Verili toplumsal, siyasal, doğal vs. koşulların değiştirilmesi üç araçla gerçekleştirilir: irade, düşünce ve eylem! İnsan, irade düşünce ve eylem yoluyla dünyayı, doğayı, verili koşulları herhangi bir “şey” olmaktan çıkarıp bir “nesne” haline getirir. İradem, aklım ve eylemim sayesinde ele geçirdiğim “şey” artık “şey” olmaktan çıkar ve özne olarak benim ilişki içinde olduğum bir “nesne” haline gelir. Özne-Nesne ilişkisi böyle kurulur. Felsefenin baş yapıtlarından sayılan Tinin Fenomenolojisi adlı eserinde Hegel, insanın maddi koşulları aşmasını iradesini kullanmasına bağlar. İrade gelişmedikçe, insan dünya karşısında pasif bir özne olmaktan kurtulamaz. İradesini kullanmaya başlayan insan aynı zamanda kendi bilincine de ulaşmaya başlar. Yani, İrade ve Eylem olmadan kendininiz olamazsınız. Bu mücadele sürecinde başkası tarafından tanınmak (Anerkennung, Recognition) varoluşsal bir gereksinimdir. Tanınmazsanız yoksunuz. Çünkü varlık tanınmayla gerçek olur. Fakat tanınma alanı tam bir mücadele alanıdır. Tanınmaya gereksinim duyan çeşitli İradeler (ki bu Hegel’de bilinçsel bir duruma işaret eder) arasında yoğun bir çatışma yaşanır. Bu çatışmada üstünlük sağlayan Efendi konumuna yükselir. Yenik düşen ise köleleşir. Fakat kavga bitmez, yeni aşamada devam eder. Köleleştirilen iradesini kaybettiğinden Efendinin varlığı için bir anlam ifade etmez. Çünkü Efendiye ihtiyaç duyduğu tanınmayı bahşedemez. Efendiyi tanıyan artık iradesiz bir “hiç” olduğu için ondan gelecek tanınma Efendiyi tatmin etmez. Efendi tanınmayı başka Efendilerde arar ve dikkatini oraya yönlendirir. Köle ise iyice “görünmez” olur.
Kıbrıs Türk toplumu modern dünyaya adım atarken karşılaştığı koşullar ve kapıldığı korkularla baş edebilmeyi başaramadı. Bir dönem risk alarak irade beyanında bulunduysa da süreç içinde iradesini Efendiye telsim etti. Böylece Efendi nezdinde bir “hiç oldu. Bunun bir sonucu olarak da Kıbrıs Sorunu etrafında mücadele eden Efendilerin sayısı ikiye indi: Kıbrıs Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti. Şimdi bu iki Efendi kıran kırana bir “tanınma mücadelesi” içindedirler. Biri ötekine kendi iradesini dayatmak istiyor. Eğer Efendilerden biri ötekine karşı kesin bir üstünlük sağlayamazsa, buradan çıkış iki tarafın da eşit statüye kavuşarak birbirlerini karşılıklı olarak tanımalarıyla mümkün olacak. Nitekim yavaş yavaş oraya doğru gidiliyor. Gizli/açık diplomasi yoluyla veya arabulucular sayesinde iki Efendinin kendi aralarında yapacağı pazarlıklar Kıbrıs Sorunu etrafında yaşanacak gelişmeleri belirleyecektir. İradesini kaptıran -aslında gönüllü olarak teslim eden dersek daha doğru olur- Kıbrıslı Türkler şimdi Efendilerin radarlarının kapsama alanı dışındadır. Yeniden özne olabilmeleri için irade sergilemeleri ve Efendiler karşısında tanınma mücadelesi vermeleri gerekiyor. Böyle bir mücadeleye girişmedikleri sürece varlıkları dikkate alınmayacağı gibi, Köle statüsünden de çıkmak mümkün olmayacak. Efendiye kayıtsız şartsız boyun eğene Efendinin saygı duyması söz konusu olamaz. Hegel’in de dediği gibi, Köle ancak kendi emeği sayesinde kendi bilincine kavuşma şansını yakalar. Risk alıp mücadele ederek Efendi-Köle diyalektiğini sonlandırabilir ve herkesin eşit olduğu yeni bir aşamaya geçilebilinir. Tanınma mücadelesine girişmeyen Kıbrıslı Türklerin öz-bilinç geliştirmeleri mümkün olamayacağı gibi, irade sahibi özneler olması da beklenemez. Olsa olsa Efendilerin “nesnesi” olmaya devam ederler. Özellikle son yıllarda -aslında eskiden de böyleydi- “Efendi en çok beni seviyor” yarışı içinde olan siyasetçilerin sayısında artış olduğunu görüyoruz. Bilmiyorlar ki, Efendi ancak başka bir Efendiye saygı duyar, Köleye değil! Kıbrıs Türk toplumu irade, düşünce ve eylemden yoksun olduğu/bırakıldığı sürece varlığı etrafında hep soru işaretleri olacak ve özne olarak saygı görmeyecektir.