‘Helalleşerek’ geleceğe bakalım
Bir zamanlar kavga etmiş ama sonra barışmış ülkelerin/toplumların ilişkilerinde farklı bir huzur var. Almanya’dan Fransa’ya ya da İtalya’dan Avusturya’ya geçerken bu ülkelerin korkunç savaşlarda birbirlerini boğazladıklarına dair hiçbir şey hissetmezsiniz. Hafıza mekanları da yüzleşerek her şeyin geçmişte kaldığını anlatmak üzere düzenlenmiştir. Günümüzün ilişkileri geçmişin yükünden bütünüyle arındırılmıştır.
Bizim ülkemiz ise hiç huzur görmedi.
Ne dün gerçek anlamda dün oldu, ne de gelecek umut vericidir.
Tarihsel nedenlerle Helen ve Türk milliyetçiliklerinin karşı karşıya geldiği Kıbrıs coğrafyası bir türlü huzura eremedi.
Maalesef etnik milliyetçiliğin baskısı ve nüfuzu sonucunda ne ortak yurt bilinci gelişti, ne de ortak yurttaşlar topluluğunun gelişmesine fırsat verildi. Ortak bir “Biz” duygusu oluşmadığı gibi, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk milliyetçilerinin “biz” dediği gruplar, ötekini dışlama üzerine kuruldu.
Bu tarihsel arka plan, maalesef günümüzün de hakikati olmaya devam ediyor.
Ve ünlü düşünürlerden Bertrand Russel’in dediği gibi, ne eylersek eyleyelim, mutlaka verileri/olayları ve arkasındaki hakikatleri gözeterek eylemeliyiz. Gözümüzü korkmadan gerçeklerin üzerine dikmeliyiz. Hüsnükuruntularla yol alamayız…
Açıkça görülmektedir ki, uzun yıllar devam eden etnik çatışma, uyuşmazlık, dış müdahaleler ve milliyetçi elitlerin kabileci tutumları ülkemizi kalıcı bölünmenin eşiğine getirmiştir. Bunu net biçimde görmeli ve ona göre eylemeliyiz.
Kalıcı bölünmenin her iki topluma da felaket getireceği kesindir.
Kıbrıslı Türklerin siyasal özne olarak varlığı bütünüyle tehlikeye düşeceği gibi, bölgede oluşacak istikrarsızlık yüzünden Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Rum toplumunun güvenlik ve refahı da ciddi tehdit altına girecektir. Halihazırda büyük gerilimlerin yaşandığı Doğu Akdeniz’de kalıcı huzur ve güven ortamının oluşma koşulları hepten ortadan kalkacaktır.
Helalleşmek
Oysa Coğrafyamız ve tarihimiz, Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumları ortak bir kadere bağlıyor. Aynı zamanda Yunanistan ve Türkiye de bu ortak kaderin parçalarıdır.
Her şeye rağmen Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan üçgeni barış üçgeni olabilir. Belalı alan, ekonomik ve kültürel işbirliği havzasına dönüştürülebilir. Bunun için, günümüzün moda deyişiyle helalleşmek gerekiyor.
Etnik ayırım yapmadan Kıbrıs Sorunun bütün kurbanlarına empatiyle bakabilmeliyiz, hepsinin anısına saygı duymalıyız.
Geçmişi eleştirel ve öz-eleştirel bir açıdan değerlendirip yüzleşme çalışmaları yapmalıyız. Unutmamak gerekiyor ki, geçmişe dair anlatılarımız günümüzü ve geleceğimizi doğrudan etkiliyor. Özellikle Kıbrıs gibi tarafların hala barışmadığı bir ülkede, toplumların adalete ve yaşanan tarihsel adaletsizliklere bakışı son derece önemlidir.
Tek taraflı anlatılar veya “yarım-hakikatler” çözümün önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Bu yüzden, çözüme ulaşmak, barışın kökleşmesine yardımcı olmak için bütün hakikatin açığa çıkarılması, görünür kılınması gerekiyor.
Toplumların birbirlerine karşı empati duyması için uğraş vermeliyiz.
Sonunda, helalleşerek yepyeni bir sayfa açmalı ve huzurlu bir geleceğe adım atmalıyız.
Aksi halde, dünümüzü nasıl mahkum ettiysek, geleceğimizi de lüzumsuz kavgalara mahkum edeceğiz.
Kıbrıs trajedisini yeni felaket sahneleriyle birlikte yeni kuşaklara devredeceğiz ki, böylesi bir çöküntüden hiç kimse kazançlı çıkamaz, bu sefaletten hiç kimse onur duyamaz!