En İyi Çözüm En Mümkün Olan Çözümdür!
Kıbrıs Rum tarafı “çözüm, adanın tarihsel gerçeklerine dayanmalı, Türk işgalinin yarattığı gerçeklere değil” diyor.
Kıbrıs Türk tarafı ise “çözümün gerçeklere dayanması” gerektiğini söylüyor ve fiili duruma vurgu yapıyor.
Yani, taraflardan biri “tarihsel gerçekleri” ileri sürerken, diğeri “fiili gerçeklerden” söz ediyor.
Bu karşıt tezlere daha yakından bakarsak, birinin fiilen ele geçirdiği topraklara ve etnik temelde gerçekleşen ayrılığa dayanarak çözüme baktığını, diğerinin ise nüfus ve mülkiyet çoğunluğunu, Zürih-Londra düzenini “tarihsel gerçekler” olarak adlandırıp, çözümün öncelikle bu verilere dayanmasını istediğini görürüz.
Aslında iki yaklaşım da sorunludur. Türk tarafının “fiili gerçekler” dediği olgular uluslararası hukuka aykırıdır ve bilindiği gibi, bir fiili durum ancak tanınıp kabul gördüğü zaman “gerçeğe” dönüşür.
“Tarihi gerçekler” tezi de epeyce sorunludur. Çünkü “tarihten” kaynaklanan tek ve değişmeyen bir siyaset önerisi olamaz. Nitekim Zürih-Londra Antlaşmaları temelinde Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğu zaman, Kıbrıs Rum liderliği o tarihte başka “tarihsel gerçekleri” ileri sürerek Zürih-Londra Antlaşmalarına karşı çıkıyordu.
Demek ki, “tarihsel gerçekler” veya “fiili gerçekler” dediğimiz olgular görecelidir, değişkendir, sabit ve değişmeyen özler değildir.
İster “fiili gerçeklerden” yola çıkalım, isterse “tarihi gerçeklerden” bahsedelim, önemli olan verili koşullarda neyin mümkün olduğunu ve neyin olmadığını doğru tespit etmektir.
Ünlü tarihçi Edward H. Carr “Tarih nedir?” adlı yapıtında birisinin, ABD ile İngiltere’nin tek egemenliğe dayalı, bir devlet çatısı altında birleşmeleri gerektiğini ileri sürmesi halinde, bunun “duyarlı” bir görüş olduğu konusunda hemfikir olabileceğimizi söyler. Aynı kişinin, adı geçen iki ülkenin birleşerek demokrasi değil monarşi rejimine geçmelerini savunması ve bu görüş etrafında seferber olmasını da “saygıdeğer” bir görüş sayabiliriz. Ancak söz konusu kişinin, ABD ve İngiltere’nin, İngiliz Krallığı etrafında birleşmeleri gerektiğini savunması halinde ona vereceğimiz yanıt, “vaktini boşuna harcadığı” şeklinde olur.
Neden böyle bir yanıt verdiğimizi açıklamamız gerekirse, verili tarihsel koşullarda genel ve soyut olarak hangi prensipleri benimsediğimizden çok, nelerin gerçekleşip gerçekleşemeyeceğinin farkında olmamız gerektiğini söyleriz.
Hatta bir adım daha ileri giderek, ona Tarihin (büyük T ile) verili koşullarda söylediği her şeye karşı olduğunu hatırlatırız.
Ünlü tarihçinin böyle bir tartışmaya girerken asıl söylemek istediği şey, siyaset küresinde özne ve aktörlerin kendi inanç ve anlayışları doğrultusunda, sadece kendi benimsedikleri ve haklılığından hiç şüphe duymadıkları görüş ve isteklerin peşinde koşmaları halinde “büyük T’li Tarih”le karşı karşıya gelmeleri kaçınılmaz olacağıdır.
Carr’ın belirttiği gibi, siyasi tercihlerimiz ne olursa olsun, imkan ve olasılıkları değerlendirmede kullanılan ölçü “evrensel geçerlilik” iddialarına dayanan ilkeler veya “etik haklılık” değil, verili koşullarda “en mümkün olandır”.
Başka bir anlatımla, siyaset küresinde yaşanan çoğu başarısızlıklar, haklılık iddialarıyla “en olanaklı olanı” reddetmekten kaynaklanıyor. Bu yüzden siyasi aktörler, evrensel veya etik haklılık peşinde koşmaktan çok, verili koşulları ve kuvvetler dengesini iyi hesaplamalıdırlar.
Kıbrıs’ta karşı karşıya olduğumuz en büyük ve en eski sorunlardan biridir bu. Yarım asırdan beri yaşaya geldiğimiz “Kıbrıs Uyuşmazlığının” temelinde siyasi aktörlerin gerçekleşebilir olmayan yanlış hesaplarının yattığı bir gerçektir.
Bugün açısından bakarsak, iki ulusal toplumun eşitliğine dayalı siyasi birlik fikri (federasyon), verili koşullarda en gerçekçi olasılıktır. Bunu, “çoğunluğun egemenliği” adına sulandırmaya çalışmak veya “iki ayrı devlete” bükmek, yakın Kıbrıs tarihi kadar, günümüzün koşullarının da farkında olmamak demektir.
Tarihin belli yasalar temelinde belli bir yöne doğru aktığı elbette söylenemez. Bu yüzden, verili koşullarda neyin ne kadar mümkün olduğunu doğru hesaplamak hayati öneme haizdir.
Tanrı, bu adanın sakinlerini ve bütün insanlığı, dogmatik fikirli, saplantılı, yanlış hesap yapan veya kendini popülizme kaptıran siyasetçilerden korusun!
Kaynak: En İyi Çözüm En Mümkün Olan Çözümdür! – Niyazi Kızılyürek