Post-Taksim Kıbrıs’ı ve “Kalabalıklaşma”
Geçtiğimiz günlerde Kıbrıs Rum taksiciler bir uyarı grevi yaptılar.
Amaçları Anastasiadis hükümeti üzerinde baskı kurmaktı. Hangi konuda baskı yapmak istediler biliyor musunuz?
Kıbrıs’ın kuzeyinden yakıt almanın serbest bırakılmasını talep ediyorlardı, çünkü kuzeyde yakıt daha ucuz!
Doğrusu, şaşırdım. Niye şaşırdığımı izah edeyim.
Epeyce taksi kullanmışlığım vardır. Taksicilerin çoğu yolcularına öyle bir “Kıbrıs tarihi” dersi veriyorlar ki, sanırsınız ki Tatar’ın görüşlerini tekrar ediyorlar. Bir farkla, “Türk” sözcüğünün yerine “Rum/Helen” sözcüğünü kullanıyorlar.
Yani, “Kıbrıs Helen’dir” diyorlar, bütün kabahat “Türklerdedir” diyorlar vs.
Böyle düşünen taksicilerin şimdi Kıbrıs’ın kuzeyine geçip benzin/mazot almayı meşrulaştırmak istemeleri üzerine biraz düşünmek lazım.
Kanaatimce konu, sadece ekonomik sıkıntılarla veya çıkarlarla izah edilemez.
Meramımı anlatabilmek için başka örnekler de vereyim.
Bazı Kıbrıs Rum Solcular 2023 yılında yapılacak seçimlerde Anastasiadis gitsin de yerine kim gelirse gelsin havasındadırlar. Desteklenecek kişinin federal çözümü desteklemesi gibi bir şart aramıyorlar.
Adanın kuzeyinde de adanın bölünmesine karşı olan siyasal güçlere yön veren birinci faktör, iç politika ve hükümet olma tutkusudur.
Bu örneklerde gizli bir anlam vardır diye düşünüyorum: Ülkenin bölünmüşlüğünün bir kader gibi kabullenilmesi…
Gerçekten de son yıllarda Erdoğan-Anastasiadis-Tatar üçlüsü bütün çözüm umutlarını yok etti.
Gerçek şudur ki, artık bölünme tehlikesiyle karşı karşıya olan bir Kıbrıs’ta değil, bölünmüş bir Kıbrıs’ta yaşıyoruz.
Ve Post-Taksim Kıbrıs’ında her şey yeniden anlamlandırılıyor. Tabii ki iki toplum arasındaki ilişkiler de…
Siyaset felsefesinin kurucularından Thomas Hobbes, insan gruplarının bir sözleşme temelinde bir araya gelip siyasal bir düzen kurmadan önceki konumlarını, “kalabalık, çokluk” veya “yığın” olarak tanımlar.
Bu türden kalabalıklar, yığınlar “halk” olmaktan uzaktır. Halk olabilmek için egemenliğin bir merkezde toplandığı bir rejim (Leviathan) kurarak, ortak yasalar altında yaşamayı kabul etmeleri gerekiyor.
Bir kez sözleşmeyle kalabalıklar halk olunca “doğal durum” sona ermiyor. İç savaş veya isyan gibi olgular halkın dağılıp kalabalıklara dönüşmesine yol açabiliyor.
Kıbrıs’ta “kalabalıklar” 1960 yılında kurulan bağımsız Kıbrıs devleti çatısı altında halk olma yolunda adım attılar ama 1964 başında geriye dönerek yeniden kalabalık oldular.
O tarihten beri devam eden yeni bir sözleşme yapma girişimleri başarısız oldu.
Günümüzde ise bir sözleşmeyle halk olma ihtimali iyice zayıfladı. Bu yüzden iki toplum arasındaki ilişkilerde bir yandan korku hüküm sürerken, diğer yandan da kişisel çıkarlar her şeyin önüne geçebiliyor.
Tıpkı kalabalıkların bir alış-veriş merkezinde yararcı bir tutumla çıkarlarına uygun alış veriş yapmaları gibi, Post-Taksim Kıbrıs’ında da hem toplum-içi hem de toplumlararası ilişkilerde bireysel çıkarlar, kişisel endişeler ve yararlar ön plana çıkmaktadır…
Kaynak: Post-Taksim Kıbrıs’ı ve “Kalabalıklaşma” – Niyazi Kızılyürek