Kıbrıslı Türkleri Küçümsemenin Bedeli Ağır Olur!

Kıbrıslı Türkleri Küçümsemenin Bedeli Ağır Olur!

Dışişleri bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun son Kıbrıs ziyaretinde bir toplantı esnasında CTP’lilere dair  sarf ettiği sözlere ve ortaya attığı asılsız iddialara CTP bir basın bildirisiyle yanıt verdiği için, bu konuya burada değinmeyeceğim. Fakat Kıbrıslı Türkleri küçümseme son yıllarda AKP çevrelerinde yükselen bir trend olduğu için, şu kadarını belirtmek isterim: Kıbrıslı Türkleri hesaba katmamak kabul edilmez olduğu kadar, sonunda bunu yapanlar zarar görür.

Kıbrıs’ı ve Kıbrıslı Türkleri elbette dünyanın merkezine koyacak değilim. Ama olduklarından daha az önemli veya önemsiz olarak gösterilmeleri hakkaniyetle bağdaşmaz.

Tarihsel açıdan konuşacak olursak, Kıbrıslı Türkleri görmezlikten gelenlerin başında Kıbrıs Rum liderliği geliyor. Kendi Kıbrıs tahayyüllerini tek taraflı olarak hayata geçirmek için uğraşırken, Kıbrıslı Türklerin varlığını bütünüyle görmezden gelmişlerdi.

Bu durum, 1950’li yılların sonlarına kadar devam etti.  Başpiskopos Makarios ancak 1958 yılında derin uykusundan uyanıp Kıbrıslı Türkleri hatırlamıştı ama artık çok geçti. Bir yıl sonra Kıbrıslı Türk liderle aynı masa etrafına oturmak ve hiç hoşlanmadığı anlaşma metinlerinin altına imza atmak zorunda kalmıştı.

1974’ten sonra Kıbrıslı Türkleri Kemalist müesses nizam küçümsemeye başladı. Rauf Denktaş’tan başka kimseyi hesaba katmayan Kemalist ordu ve sivil bürokrasi, Kıbrıslı Türklerin varoluş endişesini ve özne olarak tanınma talebini ciddiye almıyordu. Sonunda, Avrupa Birliği’ne yönelen Kıbrıslı Türklerin karşısına dikilecek kadar ileri gitmişlerdi. Bir anlamda, 2013-14 yıllarında AB’ye yönelen Ukrayna halkına Rusya’nın yaptığını yapmağa kalkışmışlardı.

Fakat kitleler halinde sokağa dökülen Kıbrıslı Türklerden büyük bir şamar yemişlerdi.

Kemalist müesses nizama ve Rauf Denktaş’a karşı gerçekleştirilen tarihi başkaldırıdan en çok AKP’liler yararlandılar.

Adalet ve Kalkınma Partisi ile Kıbrıslı Türklerin yolları tarihsel bir dönüm noktası sayılabilecek bir kavşakta kesişmişti. Kemalist Türkiye’de “post modern darbe” olarak da anılan 28 Şubat Süreci (1997) sonrasında varlığını sürdürebilmek için, Erbakan’ın geleneksel Milli Görüş akımından ayrılan İslamcı kesimin kurduğu AKP, 2000’li yılların başında var kalma ve iktidar olma stratejileri geliştirirken, Kıbrıs Sorunuyla yüz göz olmak zorundaydı.

Oysa AKP’nin genç kurucuları, tarihi liderleri Erbakan’ın izinden giderek Kıbrıs Sorununun “1974 Fethi” ile bittiğini düşünüyorlardı. Fakat Kemalist müesses nizamla baş edebilmek için rotalarını Türkiye’nin AB üyeliğine doğru kırınca, ister istemez Kıbrıs Sorununa tosladılar.

O tarihlerde AKP için Türkiye’nin AB perspektifi can kurtaran simidi gibi idi. Türkiye AB yolunda ilerlemeden, İslamcı kesime hayat hakkı tanımayan laikçi asker-sivil bürokrasinin gücünü kırmak imkansızdı. Bu yüzden AKP, Erbakan’dan farklı olarak, sırtını Batı dünyasına ve özellikle de AB’ye dayamaya karar verdi ve Rauf Denktaş’ın ve askerlerin “iki-ayrı devlet” tezinde ısrar ettikleri bir dönemde programına sessiz sedasız “Belçika modeli federasyon” tezini aldı.

Gelgelelim müesses nizamın bekçileri, Rauf Dektaş ile birlikte harekete geçerek AKP’yi devirmek, Türkiye’nin AB üyeliğini engellemek ve Kıbrıs’ta çözüm sürecini sabote etmek için her yola baş vuruyorlardı. Darbe söylentileri gündemden düşmüyordu. İşte böyle bir ortamda AKP dikkatini Kıbrıs Türk toplumuna çevirdi. O tarihlerde Kıbrıs adım adım AB’ye üye olmaya yaklaşıyordu. Rejimden umudunu kesen Kıbrıslı Türkler sokaklara dökülmüş, “Kıbrıs’ta Barış Engellenemez” diye haykırıyorlardı.

Kıbrıslı Türkler açısından Kıbrıs Sorununun çözümü ile, AB üyeliği iç içe geçmişti ve toplumun çok geniş bir kesimi bu tarihi fırsatın heba edilmesini istemiyordu. Rauf Denktaş ise Annan Planına açıkça karşı çıkıyor ve Ankara’daki bağlantılarını devreye sokarak hem kendi toplumuna, hem de AKP hükümetine karşı öfkeli bir kampanya yürütüyordu.

AKP bu saldırılar karşısında, denize düşen yılana sarılır misali, Kıbrıs’ta çözüm güçlerine sarıldı. Kıbrıslı Türkleri, özellikle de çözümün başını çeken solcuları o güne kadar “zındık” olarak gören İslamcı önderler, Kıbrıslı Türklerle bir tür ortak cephe kuracak ve geçici olarak “kader birliği” yapacaklardı.

Bu, “horlananların horlayanlara” karşı kurduğu bir ittifaktı.

Gelgelelim, AKP Kemalist vesayet rejimini yıkıp iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra “horlayanlar” kategorisine geçti ve tek tipçi otoriter bir anlayışla başlattığı Kültür Savaşını Kıbrıs Türk toplumuna da yansıttı.

Kıbrıslı Türklerin “zındık” olduğu hatırlandı ve Kıbrıs’ın kuzeyini “İslamlaştırma” çabalarına hız verildi.

Acı bir ironi olarak, Kıbrıslı Türkleri şimdi hesaba katmayan AKP olmuştu…   

Özellikle MHP ile kurduğu ittifaktan sonra iyice milliyetçi bir çizgiye kaydı ve Kıbrıs Sorununda eski fetihçi zihniyetine ve Rauf Denktaş’ın çizgisine geri döndü.  “iki ayrı devletten” söz etmeye başladı ve bu politikayı Kıbrıs Türk toplumuna dayatmak için Kıbrıs Türk siyasetini dizayn etmeye soyundu. Bir zamanlar Türk ordusunun AKP’ye darbe yapması için dua eden güçlerle düşüp kalkmaya başladı ve federal çözüme inananları horlamaya ve hesaba katmamaya yöneldi.

Aslında işbirlikçilerini de hesaba katmıyor ve aşağılıyor ama onlar “yağmur yağıyor” zannediyor…

Yakın Kıbrıs tarihini bilenler, Kıbrıslı Türklerin hesaba katılmamayı kabul etmeyeceklerini bilirler. Bu noktada, yeni bir mücadele başlar, “yeni bir dünya kurulur” ve Kıbrıslı Türkler de yerlerini orada alırlar…

AB yurttaşı olan Kıbrıslı Türklerin bu mücadelesi İKİNCİ AB KALKIŞMASI olarak adlandırılabilir. 2003-2004 yıllarında Avrupa Birliği yolu kesilen toplum, yeni bir hamleyle önünü açmaya soyunabilir.

Bu kalkışma, eğer hala iktidardaysa, Kıbrıslı Türklerin AKP ve buradaki sözcüsü Ersin Tatar ile hesaplaşması olacaktır. Tıpkı, bir zamanlar kendilerini küçümseyen Kemalist müesses nizam ve Rauf Denktaş ile hesaplaştıkları gibi…

Evet, başlıkta belirttiğim ve aslında her toplumda olduğu gibi, Kıbrıslı Türkleri küçümsemenin bedeli ağır olabilir…

Kaynak: Kıbrıslı Türkleri Küçümsemenin Bedeli Ağır Olur! – Niyazi Kızılyürek

LEAVE A COMMENT

Your email address will not be published. Required fields are marked *