Kıbrıs Rum Tarafının Hamleleri
Kıbrıs Rum tarafı, bir yandan Kıbrıs görüşmelerine hazırlanıyor, diğer yandan da enerji eksenli diplomasiye hız veriyor. 8 Ağustos günü Yunanistan ve İsrail’in ticaret ve enerji bakanları Kıbrıs’ta bir araya gelerek, enerji, enerji güvenliği ve su konularında işbirliğine dönük bir protokol (memorandom of understanding) imzaladılar. Bu gelişmeden birkaç gün önce Amerika Birleşik Devletleri enerjiden sorumlu dışişleri bakan yardımcısı adaya geldi ve çeşitli temaslarda bulundu. Amerikalı diplomatla görüşen Kıbrıslı Rum yetkililer Amerikalı diplomatın “derin bilgi” ve “derin ilgisinden” etkilendiklerini söylediler. Bu arada, Kıbrıs Rum enerji bakanının çeşitli görüşmeler yapmak üzere Eylül ayında ABD’ye gideceği açıklandı. Kıbrıs Rum dışişleri bakanı şimdilerde Kıbrıs Rum dış politikasında yeni bir stratejiden -bazıları buna yeni dogma diyor- söz ediyor. Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail arasında enerji eksenli işbirliğine dayanan ve uzun vadede Lübnan, Mısır ve Ürdün’ü de bu işbirliğine katmayı öngören yeni strateji, Türkiye’nin bölgede “güvenilir bir partner” olmadığı tezinden yola çıkarak geliştiriliyor. Özellikle son zamanlarda ABD ve Türkiye arasında Suriye ve Mısır gibi konularda ortaya çıkan görüş ayrılıklarından ve Türkiye’nin ‘Suni-İslam’ temelli dış politika güttüğü kanısının güçlenmesinden yararlanmayı uman Kıbrıs Rum tarafı, İsrail ve Yunanistan ile geliştireceği yakın işbirliği sayesinde bölgede ABD ve AB’nin güven duyacağı “stratejik bir ortak” olmayı hesaplıyor. Kıbrıs Rum tarafı bir hamle daha yaparak, ABD ve NATO yetkililerine “Barış için Ortaklık” projesine üye olmak istediğini bildirmiş bulunuyor. AB, NATO ve Rusya arasında işbirliğine öngören “Barış için Ortaklık” projesine üye olmak için NATO üyesi olan Türkiye’nin onayı gerektiğini Kıbrıs Rum tarafı elbette biliyor. Fakat bu hamleyle güvenlik politikalarında Batı dünyasıyla birlikte davranmak istediğini gösteriyor ve Türkiye’yi sıkıştırmak istiyor. Bu arada, yeni atanan müzakereci Andreas Mavromatis, yaz tatilinin basında yarattığı rehavet ortamından da yararlanarak, Kıbrıs Rum tarafının çözüm taslağını hazırlamak üzere harıl harıl çalışıyor. Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in defalarca açıkladığı gibi, Kıbrıs Rum tarafı görüşme masasına bir çözüm taslağı ile oturmak istiyor. Ulusal Konsey’in de onayından geçecek çözüm taslağı Eylül ayında BM Genel Kurul çalışmalarına katılmak üzere New York’a gidecek olan Anastasiadis tarafında BM Genel Sekreteri Banki Moon’a verilmesi bekleniyor. Çözüm taslağı, 1977-79 Doruk Anlaşmaları, BM Kıbrıs Kararları, Ulusal Konsey’in bugüne kadar oy birliği ile aldığı kararlar, 8 Temmuz Talat-Papadopoullos Mutabakatı ve Kıbrıs’ın AB üyesi olduğu gerçeğini dikkate alınarak hazırlanacak. Öte yandan Maraş’ın Kıbrıslı Rumlara iade edilmesi için yoğun bir diplomasi trafiği yürütülüyor. Başta ABD olmak üzere AB üyesi ülkelerin başkentlerine de ulaştırılan bu talep, şu ana kadar Ankara tarafından resmen reddedilmiş değil. Yunanistan başbakanı Antonis Samaras, geçtiğimiz Perşembe günü Washington’da Barak Obama ile yaptığı görüşmede Kıbrıs konusunu gündeme getirdiği biliniyor. Samaras, ayrıca, Kıbrıs Rum tarafının Maraş önerisini Banki Moon’a iletti. Kıbrıs Rum tarafı ekonomik krizden kaynaklanan zaaflarını avantaja dönüştürecek adımlar atarak, müzakerelerin başarıya ulaşabilmesi için Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in özgüvenle müzakere edebilmesinin şart olduğunu, bunun için elinin güçlendirilmesinin gerektiğini, bunun da Maraş’ın iadesinden geçtiğini ileri sürülüyor. Kıbrıs Rum dışişleri bakanı “radikal bir gelişme olmadan Kıbrıs müzakereleri sonuç alıcı olamaz” diyerek dünya kamuoyunu ve Ankara’yı Maraş’ın iadesine ikna etmeye çalışıyor. Kıbrıs Rum tarafı böylesine yoğun bir çalışma temposu içinde dört koldan hazırlık yaparken, Kıbrıs Türk tarafı “Maraş’ın iadesi kapsamlı çözümün parçasıdır” diyerek savunmacı ve tepkisel bir tavır sergilemekten öteye gidemiyor. Maraş’ı kapsamlı çözüme götürebilecek bir sürecin başlangıcı olarak görmek yerine, kapsamlı çözüm şartına bağlamak yaratıcı bir siyaset midir? Ayrıca, müzakerelere bir çözüm taslağı hazırlanarak gidilip gidilmeyeceği belli değil. Hazırlanacaksa, bu taslağı kim hazırlayacak, içeriğini nasıl dolduracak? Yetenekli bir diplomat olan Kıbrıs Rum müzakereci Andreas Mavromatis’in karşısına kim oturacak? Her müzakere masasından yenik ayrılan eski ekolden biri mi? Yoksa yaratıcı diplomasi maharetini bilen tahayyülü geniş biri(leri) mi? Bu sorular Türk tarafının erken zamanda yanıt üretmesi gereken sorulardır. Bu sorulara verilecek yanıtlar Türk dış politikası ile Kıbrıs Türk toplumunun geleceğini yakından etkileyecektir.