Atina İsyanı
Geçen Pazar Yunanistan’da yapılan seçimler radikal sol Siriza’nın zaferiyle sonuçlandı ve Aleksis Tsipras Yunanistan’ın en genç başbakanı olarak göreve başladı. Yunan iç savaşından beri ilk defa Marksist kökenli ve kendini “radikal” olarak tanımlayan sol bir partinin iktidara gelmesi Yunanistan açısından tarihsel öneme haiz bir gelişmedir. Fakat bu hiç kimse için sürpriz olmamıştır. Son yıllarda derin bir ekonomik kriz yaşayan ve borç yükü altında kıvranan Yunanistan’da Avrupa Birliği’nin önerdiği, daha doğrusu dayattığı reçeteler sonucunda insanlar gelirlerinin üçte birini kaybederken, işsizlik de tavan yaptı. Son üç yılda 10 bin insanın intihar ettiği veya intihar teşebbüsünde bulunduğundan söz ediliyor. “Haysiyetsiz yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim” deyip Sintagma meydanında kendini tabanca ile vurup öldüren emekli memurun anısı hatıralarda yerini koruyor. Yunan halkı bu süre içinde sokaklara dökülerek defalarca isyan bayrağı açmışken, geçtiğimiz Pazar günü yapılan seçimlerde isyanını taçlandırarak Siriza’yı iktidara taşıdı.
Evet, Atina isyan etti. Bu isyanın önemi sadece Yunanistan ile sınırlı değil. Avrupa Birliği’ni doğrudan hedef alan bir isyandır bu. AB’nin uyguladığı politikalara bir isyan… Angela Merkel’in başını çektiği ve Avrupa Birliğine, özellikle de Avro Bölgesine dayattığı sıkı tasarruf politikalarına karşı bir başkaldırıdır. Tam da bu yüzden, Siriza’nın seçim başarısı bir AB-Olgusu olarak algılanmakta ve yoğun tartışmalara neden olmaktadır. Sıkı tasarruf politikalarının yatırımların gerilemesine ve işsizliğin artmasına yol açtığından şikayetçi olan ülkeler ve toplumsal kesimler Merkel’i hedef alan eleştirilerini yoğunlaştırırken, Siriza’ya sempatiyle bakmaktadırlar. Kontrolü kaybetme endişesine düşen Berlin ise şimdilik Siriza karşısında sert ve kararlı bir tutum sergileme eğilimi içindedir. Borç antlaşmasını reddeden ve Troyka ile görüşmeleri kestiğini açıklayan Siriza hükümetine baskı uygulamak için Atina’ya gönderilen “arabulucular” Siriza’dan eski hükümetle yapılan borç antlaşmasına bağlı kalmasını, kamu sektörünü küçültmeye ve özelleştirmeye devam etmesini istemektedirler. Aleksis Tsipras ise her şeyin yeniden ele alınmasını ve yatırımlara öncelik verilip işsizliğin azalmasını sağlayacak yeni bir anlaşmanın yapılmasını talep ediyor. Şimdilik Atina ile Berlin karşı karşıya duruyor. Gelişmelerin nasıl bir seyir alacağını yakında göreceğiz. Fakat Merkel’in sıkı mali politikalarından AB içinde önemli rahatsızlıkların yaşandığı bir vakıadır. Nitekim Avrupa Birliği Merkez Bankası para politikalarında yumuşamaya gideceğini açıklamış bulunuyor. Bankanın Mart ayında piyasalara para aktarması bekleniyor. Avrupa Birliği bir anlamda Friedman’ın neo-liberal politikalarından çark ederek, Keynesçi politikalara yönelmeye hazırlanıyor. “Atina İsyanı” bu süreci hızlandıracağa benziyor. Neo-liberaller açısından düne kadar ekonomik açıdan “sistemsel tehdit” olarak görülen ve sıkı para politikalarıyla Avro-Bölgesine bağlanan Yunanistan şimdi siyasi açıdan “sistemsel bir tehdit” olarak ortaya çıkmıştır ve Avrupa Birliği’nin nereye koştuğunun sorgulanmasına neden olmaktadır.
Aleksis Tsipras ilk yurt dışı gezisini Kıbrıs’a yapacak. Genç başbakanın yarın adada olması bekleniyor. Eski sol ittifak Sinaspismos’tan gelen biri olan Tsipras’ın Kıbrıs Sorununun federal devlet modeliyle çözülebileceğine inandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Yunan partileri arasında Kıbrıslı Türklere yakınlık gösteren tek parti olan Sinaspismos 1996 yılında bir grup Kıbrıslı Türk’ü Atina’ya davet etmişti. Mehmet Ali Talat, Mustafa Akıncı ve Alpay Durduran ile birlikte benim de katıldığım o toplantıda Sinaspismos üyeleri son derece yapıcı tavırlar sergilemişlerdi. Hatta toplantı esnasında bazı Kıbrıslı Rumların milliyetçi eğilimlerinden rahatsızlık duyduklarını kulağıma fısıldamışlardı. Kıscası, Aleksis Tsipras’ın Kıbrıs Sorununun çözümü yönünde yapıcı bir tutum sergileyeceğine kuşku yok. Fakat gerek partisi içinde, gerekse koalisyon ortağı ile sıkıntılar yaşayacağı da kesin gibidir. Nitekim Siriza içinde başını Lafazanis’in çektiği “Sol Platform” bir süre önce Kıbrıs konusunda yayınladığı bir bildiride “anti-emperyalist” duruş adına milliyetçiliğe nasıl saplanıldığının kaba bir örneğini vermişti. Koalisyon ortağı Bağımsız Yunanlılar ise hepsinden beter. Milli meselelerde aşırı milliyetçi bir eğilim içinde olan Bağımsız Yunanlıların başkanı Panos Kamenos savunma bakanı olur olmaz Kardak/İmya kayalarına helikopterden çelenk bırakarak daha ilk eyleminde gerginlik politikasına imza atmış bulunuyor. Dolayısıyla Aleksis Tsipras’ın Türk-Yunan ilişkileri ve Kıbrıs Sorunu konusunda içeriden bazı sorunlarla karşılaşacağını söylemek abartma sayılmasa gerektir. Fakat Tsipras sol değerlere bağlı bir siyaset insanıdır ve bu değerler arasında halkların kardeşliğinin ve enternasyonalizmin ayrı bir yeri vardır. Tahminin odur ki, yarın Kıbrıs’a yapacağı ziyarette bu değerlere bağlı olduğunu gösteren örnekler sunacaktır.
Kaynak: Atina İsyanı – Niyazi Kızılyürek