Federalleşmek ve Kalıcı Barışa Dair
Dünyanın her yerinde ulus devletlerin doğuşu sancılı ve çatışmalı olmuştur. Modern devletlerin çoğu, savaşlar sonucunda kurulmuş ve kuruluştan sonra da savaşmaya devam etmiştir. Ulus-devletin boy verdiği Avrupa kıtasında birbiriyle savaşmayan devlet yoktur.
Savaşların en uzunu ve en çetini Almanya ile Fransa arasında yaşanmıştır. 19.yüzyıl boyunca savaşan bu iki ülke, 20. yüzyılda da iki dünya savaşında karşı karşıya gelmişlerdir.
Özellikle II. Dünya Savaşının insanlığa yaşattığı vahşetten sonra iki ülkenin ileri gelenleri savaşlara son vermek için çareler düşünmeye başladılar. İkiye bölünmüş Almanya’yı ortak bir oluşuma katmak en akıllı yol olarak görülüyordu. Özellikle savaş mağduru küçük bir ülke olan Lüksemburg dev Almanya karşısında kendini korumanın en iyi yolunun, Almanya’nın ve diğer büyük devletlerin ortaklaşması olduğunu düşünüyordu. Savaşta acı deneyimler yaşayan Lüksemburglular Avrupa devletlerinin yakınlaşmasını hararetle savunuyorlardı. O dönemde öne çıkan isimlerden biri, günümüzde AB-Komisyon başkanı Junker’in babası idi. Junker AB vizyonunu geliştiren bir kaç kişiden biriydi. Bunda şahsi deneyimlerinin de rolü olmuştu.
Baba Junker, Nazi ordularının Lüksemburg’u işgal etmesinden sonra Alman ordusuna alınmıştı. Hitler’e göre, Lüksemburglular diye bir halk yoktu, onlar “Germen” idiler ve Alman ordusunda savaşmalıydılar. Baba Junker Rusya’da yaralanıp esir düşmüş ve ancak savaş bitince memleketi Lüksemburg’a dönebilmişti. Döner dönmez de AB oluşumuna yol açacak olan Kömür ve Çelik anlaşmasının ısrarla savunucusu olmuştu.
Almanya ve Fransa gibi büyük devletler büyük yıkımlar ve medeniyet kaybına yol açan savaşlara nokta koyma konusunda kararlıydılar. Büyük düşünür Immanuel Kant’ın “Ebedi Barış” tezinde dile getirdiği görüşleri benimseyerek harekete geçtiler. Kant, kalıcı barışı sağlamanın en iyi yolunun devletlerin egemenliklerini paylaşarak federatif yapılar oluşturmaları olduğunu düşünüyordu. Kant’a göre, egemen devletler arasında ikili anlaşma yaparak barışı sağlamaya yönelmek ancak bir yanılsama olabilirdi. Böyle bir anlaşma, bir sonraki savaşa hazırlıktan başka bir anlam taşıyamazdı. Bu yüzden ikili anlaşmalar yerine, egemenliklerin paylaşılması yoluyla kurulacak federatif ortaklıklar öneriyordu.
Gerçekten de Avrupa Birliği devletlerin egemenliklerini paylaşarak oluşturuldu ve yaşlı kıtada savaşlara son verildi.
Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs bu tarihsel oluşumdan çok şey öğrenebilir.
19. yüzyılın başından itibaren yaşanan Türk-Yunan savaşları ve Lozan Barış anlaşmasından sonra devam eden gerilimler, ulus-devletlerin sancılı doğumunun bir sonucuydu. Modern Yunan devleti Osmanlı İmparatorluğuna karşı yapılan savaşlarla kuruldu. Modern Türkiye Cumhuriyeti de Türk-Yunan savaşı sonucunda doğdu. Kıbrıs ise iki ülkenin milliyetçiliklerini yarıştırdıkları bir coğrafya oldu.
Tarihin belli bir döneminde kaçınılmazmış gibi görünen bu savaş ve gerilimleri günümüzde sürdürmenin bir anlamı kalmadı.
Türkiye ile Yunanistan halkları gerilim politikalarından hiçbir şey kazanmadıkları gibi büyük kayıplara uğruyorlar. Kıbrıs’ın bölünmüş bir ada olarak kalması ise medeniyet kaybından başka bir şey değildir. Ancak sefil ve iğdiş akılların benimseyebileceği bir durumdur bu…
Belalı üçgen, AB yolunda ve AB yolundan giderek kalıcı barış bölgesi olabilir. Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan çeşitli ortaklıklar kurarak barış ve işbirliği alanı yaratabilirler. Belki egemenliklerini paylaşmaktan başlayamazlar ama ekonomi ve eğitim alanında ortaklıklar kurabilirler. Örneğin ortak turizm paketleri, iki dilli Türk-Yunan üniversitesi, iki dilde yayın yapan ortak bir televizyon kanalı yepyeni bir tarihsel dönemi başlatabilir.
Kıbrıs’tan bakınca bu türden bir ortaklaşmanın bambaşka bir anlamı olduğunu görürüz. Tıpkı Lüksemburg gibi, kendisini çevreleyen büyük ülkelerle birlikte ortaklaşmalarda yer alması küçük ada Kıbrıs için kalıcı barışın teminatı olabilir.
Yeter ki, bizde de baba Junker gibi düşünenlerin sesi güçlenerek sağır kulaklarda duyulsun, kör akıllara ışık tutsun…
Kaynak: Federalleşmek ve Kalıcı Barışa Dair – Niyazi Kızılyürek