Bir Kolonizasyon Hikayesi ve Kıbrıs
Geçtiğimiz günlerde Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) Kıbrıs’ı da yakından ilgilendiren ilginç bir oturum yapıldı. Hint Okyanusunda bulunan ve Kıbrıs gibi küçük bir ada cumhuriyeti olan Mauritius, Birleşik Krallık aleyhine harekete geçti. Konu, İngiltere’nin Mauritius adasındaki askeri üsleri ile ilgilidir. İngiltere Kıbrıs’ta olduğu gibi Mauritius’da da dekolonizasyon esnasında ülkenin bir bölgesini kendine üs bölgesi olarak ayırdı ve daha sonra da orada yaşayan insanları zorla uzaklaştırdı. 1965 yılında 3 Milyon Sterlin ödeyip Chagos bölgesini kendi topraklarına katan İngiltere, 1970 yılında da ABD’nin askeri üs kurması için bölgede yaşayan 2000 kişiyi kuvvet kullanarak yerinden etti. Zorla gemilere bindirilip kovulan kişiler o günden beri geri dönüş hakkını talep etmektedirler. “Hayvanlar ve köleler gibi gemilere bindirildik, bazılarımız üzüntüden öldü” diyen kurbanlar, geri dönüş hakkında ısrar ediyorlar.
Bölgenin kendisine ait olduğunu ve egemenliğinin çiğnenerek İngiltere tarafından yasal olmayan bir şekilde toprağından koparıldığını belirten Mauritius, egemenlik haklarını ileri sürerek bölgenin kendisine iadesini talep ediyor. Eski koloni, meseleyi önce BM Genel Kuruluna taşıdı. Genel Kurul oy çokluğuyla Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’ndan görüş almayı kararlaştırdı. Bazı ülkeler konunun UAD’ye götürülmesine karşı çıktılar ve İngiliz hükümeti ile birlikte oy kullandılar. Fakat Kıbrıs ve Hindistan gibi eski kolonilerin çoğu ve aralarında bazı Avrupa devletlerinin de bulunduğu başka ülkeler, Mauritius’un talebini haklı buldular ve konunun UAD’de görüşülmesi yönünde oy kullandılar. Türkiye ve Yunanistan ise çekimser kaldılar.
Lahey’de dört gün süren oturumun birinci gününde Britanya, Chagos bölgesinde yaşayan insanların kovulmasının “utanç verici” olduğunu kabul etti ve özür diledi ama bölgenin “ikili anlaşma” sonucu “egemen İngiliz toprağı” olduğunu ileri sürerek, Mauritius’un egemenlik talebini geri çevirdi. İngiltere, “güvenlik ihtiyacı ortadan kalktığı zaman bu bölgenin Mauritius’a iade edileceğini” söyledi ama tarih vermekten kaçındı.
Mauritius’u savunun eski başkanlardan ve günümüzde savunma bakanı olan Anerood Jugnauth, İngilizlerin bağımsızlıktan hemen önce ülke liderliğini taciz ederek yasa dışı bir anlaşma imzalattığını, bunun kabul edilmez olduğunu ve ülkenin dekolonizasyon sürecinin tamamlanmadığını ileri sürdü. İngiltere’nin o dönemde Mauritius’un önünü hiç de seçenek olmayan “iki seçenek” koyduğunu ve “ya Chagos bölgesini İngiltere’ye bırakarak bağımsız olursunuz ya da bölgeyi İngiltere’ye verirsiniz ve bağımsız da olmazsınız” dediğini belirtti. İngilizlerin bu yaklaşımının 1960 yılında BM tarafından kabul edilen ve bağımsızlık öncesinde kolonilerin parçalanmasını yasaklayan 1514 sayılı karara aykırı olduğunu da söyledi. İngiltere ise 1982 yılında yapılan bir anlaşmayla Chagos sakinlerine tazminat ödemeyi kabul ettiğini ve dışişleri bakanlığının 2016 yılında bu amaç için 40 Milyon Sterlinlik bir bütçe hazırladığını ve isteyenlerin gelip bölgeye yerleşebileceğini söyledi. Maouritos’un avukatları, bunun bireylere tanınmış özel bir hak olduğunu ve sömürgeciliğinin sonlandırıldığı anlamına gelmediğini vurguladılar. Mauritius’un çıkarlarını savunan bir hukukçu, “hiçbir ülke koloni olmak istemez” dedi ve hatta bunun ihtimalinin bile insanları tedirgin ettiğini belirtti ve şu ilginç örneği verdi: “Yakın geçmişte istifa eden İngiliz dışişleri bakanı Boris Johnson, başbakan May’e gönderdiği istifa mektubunda May’i Brexit’i iyi yönetmediği için eleştirirken, AB ile yapılan görüşmelerde Birleşik Krallığı koloniye çevirecek bir yol izlediğini söylüyordu”.
“Koloni olma ihtimalinden” bile rahatsızlık duyan İngiltere’nin başka ülkelere karşı kolonyalist tutumlar sergilemeye devam etmesinin kabul edilmez olduğu aşikardır. Nitekim Adalet Divanı’nda görüş belirten toplam 22 ülke, bu duruma dikkat çektiler. Aralarında Kıbrıs Cumhuriyeti delegasyonun da yer aldığı 22 ülke temsilcilerinin çoğu, Mauritius’un çıkarlarını savundu ve İngiltere’yi kolonyalist olmakla itham etti.
Kıbrıs Cumhuriyeti adına oturuma katılan başsavcı Kostas Kliridis, Adalet Divanı’na yaptığı sunumda meselenin sömürgecilik ve self-determinasyonla ilgili olduğunu ve İngiltere’nin benzer bir uygulamayı Kıbrıs’ta da yaptığını ileri sürdü, Mauritius’da olduğu gibi Kıbrıs’ta da self-determinasyon hakkının çiğnendiğini iddia etti. Kıbrıs Rum delegasyonunun adadaki İngiliz üslerine self-determinasyon ilkesi üstünden itiraz ermesi oldukça manidardır. Eğer Uluslararası Adalet Divanı Mauritius’un dekolonizasyonunun yasal yollardan gerçekleşmediğine ve self-determinasyon hakkının çiğnendiğine karar verirse, bunun Kıbrıs açısından da önemli bir karar olacağı ortadadır. Her ne kadar kararın yaptırım gücü olmasa ve tavsiye niteliğinde olsa da, kolonyalizm ve self-determinasyon konularında yeni tartışılmaları tetikleyeceği kesindir. Belki de Kıbrıs’ta yeni bir self-determinasyon tartışmasına bile yol açabilir.
Bu davanın Kıbrıs açısından başka bir önemi de, İngiltere’nin zorla yerinden ettiği 2000 kişi için 40 Milyon Sterlin ödemeye hazır olduğunu açıklamasıdır. Kıbrıs’ın kuzeyinden göçürtülen Kıbrıslı Rumların sayısının 170 bin olduğu dikkate alınırsa, gün gele Kıbrıslı Rumlara ödenecek tazminatın kaç paraya çıkabileceği daha iyi anlaşılabilir…
Kaynak: Bir Kolonizasyon Hikayesi ve Kıbrıs – Niyazi Kızılyürek