De-Facto Çifte-Enosis Tehlikesi!
Akıncı ile Anastasiadis, Kıbrıs müzakerelerine oldukça istekli başlamışlardı. Kendi aralarında kurdukları diyalog ve yarattıkları atmosfer herkesi umutlandırmıştı. Yunanistan federal devlet fikrine, Türkiye de çözüm olacağına inanmasa da, olumsuz tepki vermiyorlardı.
Müzakere süreci hiç kolay değildi. Talat-Hristofyas’tan kalan bir miktar miras, bir de 12 Şubat mutabakatı vardı. Liderler buralara basarak yürüyeceklerdi. Toplumlar umutluydu. Konserler, tiyatrolar ve diğer ortak etkinliklere liderlerin çözüm isteği yansıyor, sivil toplum hareketleniyordu.
Müzakereler derinleştikçe Kıbrıs Sorunu çetin yüzünü göstermeye başladı ve liderler çeşitli zorluklarla karşı karşıya geldiler. Bu, sürpriz değildi. Uzun yıllara yayılmış, eskimiş, bazı yaraları kangren olmuş bir sorunu çözmek çok zahmetli bir iştir. Zaman zaman güven kaybı ve tıkanma yaşansa da, liderler süreçten hiç kopmadılar ve her seferinde bazen küçük, bazen büyükçe adımlarla ileriye doğru yürümeye devam ettiler.
Çeşitli başlıklarda hatırı sayılır yol aldıktan sonra, Güvenlikle Garantiler konusunun konuşulacağı ve konunun doğası gereği Türkiye ile Yunanistan’ın da sürece doğrudan müdahil olacağı bir noktaya gelindi. İşte tam da bu noktada Akıncı ile Anastasiadis taktik bir hata yaparak bazı önemli konularda tam bir görüş birliği sağlamak yerine, bu konuları bilerek ve isteyerek açık bırakmaya ve Güvenlikle Garantilerin konuşulacağı masada “koz” olarak kullanmayı yöneldiler.
Türk tarafı toprak konusunda nihai tavrını ortaya koymaktan kaçınırken,Anastasiadis, dönüşümlü başkanlık “kozunu” sonuna kadar elinde tutmaya kalkıştı. Böylece, bu ve bazı başka konular, Türkiye ile Yunanistan’ın da katılacağı Güvenlikle Garantiler müzakerelerine bırakılmış oldu.
Bu ciddi bir hataydı, çünkü Türkiye ile Yunanistan Kıbrıs Sorununa çok farklı pencerelerden bakıyorlar. Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların baktığı yerden bakmıyorlar. Bu yüzden onların sahasına “pas atmak” kendi kalene “gol atmak” anlamına geliyor.
Nitekim, düne kadar sessizliğini koruyan Yunanistan birden bire çok konuşmaya başladı. NikosKotzas ateşli nutuklar sallıyor, herkese “yurtseverlik” dersleri veriyor ve Kıbrıs Sorununu Yunanistan’ın yakın tarihine endeksleyip “milli onur” meselesi yapıyor. Siriza hükümeti “çözüm için zemin yok” diyor, Kıbrıs Rum toplumu “Kotzas’cılar ve “Kotzas Karşıtları” olarak ikiye ayrılıyor. Fakat bu karmaşık görünüşün ve ses kirliliğinin arkasında yanıt bekleyen stratejik bir soru var: Yunanistan gerçekten Kıbrıs’ta federal bir devletin kurulmasına sıcak bakıyor mu?
Sanmıyorum. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ikinci bir “Helen” devleti olmasını ve/veya olduğu gibi kalmasını çok daha fazla istiyor gibime geliyor. Yani, bir tür De factoÇifte-Enosis…
Türkiye’ye gelince. Liderler süreci ileriye doğru taşıdıkça talepler de çoğalmaya başladı. Türkiye dışişleri bakanlığı sözcüsü, çözümün önünü kesmek istercesine“Türkiye için önemli olanın, Türkiye’nin Kıbrıs’taki etkin garantisinin devam etmesi” olduğunu söylüyor.Müftüoğlu, “Bu bizim ilkesel tutumumuzdur, prensibimizdir, Garantiler Türkiye’nin vazgeçilmezidir” diyor. Garanti Antlaşmasını Türkiye’nin delik deşik ederek Kıbrıslı Rumları mağdur ettiğini aklına getirmek istemiyor. Tuğrul Türkeş ise Ahmet Davutoğlu’nun “stratejik aklını” tekrarlayarak, adada tek bir Türk yaşamasa da, Türkiye’nin Kıbrıs politikası olmasından söz ediyor. Bu açıklamaların ortak bir noktası olduğu kesindir: Türkiye, Kıbrıs’ı öncelikle kendi jeo-politik ve stratejik çıkarları açısından ele alıyor. Kıbrıslı Türkler sonra geliyor. Daha da vahimi, bu “jeo-politik ve stratejik çıkarlar” rasyonel bir değerlendirme sonucunda belirlenmiyor. Öyle olsaydı, Yunanistan’ın heveslendiği “De-Facto Çifte-Enosis’e kapı açılmazdı.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Federal Kıbrıs’ta Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına Türkiye AB üyesiymiş gibi, dörtlü özgürlüklerin tanınması talep ediliyor veya Yunanistan AB üyesi değilmiş gibi, Yunanlıların bu haklardan mahrum edilmesi isteniyor. Kıbrıs Rum sokaklarında biraz yürümüş olan herkes bilir ki, bu talepte ısrar etmek çözüm perspektifini havaya uçurmak demektir.
Gelinen bu aşamada tek çıkar yol, liderlerin başa dönmeleri ve sorunun çözümünü Kıbrıs’ta aramaları, Türkiye ile Yunanistan’a kaptırdıkları topu kendi sahalarına taşımalarıdır.Akıncı ile Anastasiadis, meşruiyetini öncelikle Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların çıkarlarından alan bir çözüm için bütün başlıklarda bir an önce anlaşıp ortaya bir çözüm taslağı çıkarmalıdırlar. Ancak böyle bir çözüm metni ürettikten ve dünyanın desteğini kazandıktan sonra Ankara ile Atina’nın kapısını çalmalıdırlar. Aksi halde, adanın geleceğini Türkiye ile Yunanistan’ın ajandaları belirleyecektir ki, oradan uzun vadede De-Facto Çifte-Enosis çıkar…
Kaynak: De-Facto Çifte-Enosis Tehlikesi! – Niyazi Kızılyürek