Kibir, Kompleks ve Tanınma Sorunu
Eski Kıbrıslı Rum siyasetçilerden Nikos Rolandis çözüme yatkınlığı ve gerçekçi tutumu ile tanınan bir kişiliktir. Geçtiğimiz Cuma günü Larnaka’da Verginia Lisesi’nde birlikte katıldığımız konferansta Rolandis’in sağduyulu yaklaşımına bir kez daha tanık oldum. Veteran politikacı, Kıbrıs Rum tarafının 1978 yılında Amerika-İngiliz-Kanada planı olarak bilinen Nemitz Planını nasıl reddettiğini ayrıntılarıyla anlattı ve büyük bir çözüm fırsatının nasıl heba edildiğini gözler önüne serdi. Spiros Kiprianu’nun Perez de Cueller önerilerini kabul etmeye yanaşmaması yüzünden dışişleri bakanlığından istifa ettiğini de söyledi ve yakın geçmişte Kıbrıs Rum tarafının gerçekçi bir politika izlemediğini ve her reddedilen çözüm önerisinden sonra daha kötü çözüm önerileriyle karşı karşıya geldiğini belirtti.
Doğru söze ne denir? Yakın geçmişte Kıbrıs Rum siyasal kültüründe “mümkün olan” ile “arzu edilen” arasında ayırım çizgisinin doğru çizilmediğinin bir dizi örneğini vermek mümkündür. Fakat burada ele almak istediğim asıl konu bu değildir. Kıbrıslı Türklere yakınlığı ile bilinen Nikos Rolandis’in Kıbrıslı Türkler hakkında yazdığı bir yazıya dikkat çekmek istiyorum.
Rolandis 3 Mart 2008 tarihinde kaleme aldığı ve o günlerde cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Dimitris Hristofyas’a seslendiği yazısında şöyle diyordu: “Kıbrıslı Türkler bir yandan Türkiye’nin askeri gücüne dayandırdıkları bir kibir içindeyken, öte yandan Ankara’ya boğun eğmek durumunda oldukları için kompleks içindedirler. Bu iki özellikleri çözüme yardımcı olmuyor. Fakat şurası bir gerçektir ki, biz geçmişte, özellikle Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk on dört yılında Kıbrıslı Türklere karşı adil davranmadık. 1974 çöküşünde hem bizim hem de onların kabahati var. Sevgili Dimitri, sen yanlışlarımızı kabul edecek gücü kendinde bulmalısın. Yanlışları kabul etmek büyük bir erdemdir. Adil olmak istiyorsan, yaptığımız hataları müzakere masasında göz önünde bulundurmalısın.”
İlginç değil mi? Tecrübeli siyaset adamı, Kıbrıslı Türklerin açık bir paradoks oluşturan “iki haline” dikkat çekiyor ve bir yandan Türkiye’nin gücünden kibir ürettiklerini, öte yandan da “adam yerine” konulmadıkları için Türkiye karşısında boyunlarının bükük olduğunu ileri sürüyor. Nikos Rolandis’ten önce ünlü psikiyatrlardan Takis Evdokas da buna benzer bir saptama yapmıştı. Evdokas, yakın geçmişte hem Kıbrıslı Rumların hem de Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere “ikinci sının vatandaş” muamelesi yaptıklarını ve Kıbrıslı Türklerin bu yüzden “korkunç bir kompleks içinde yaşadıklarını” ileri sürüyor.
Bu tespitleri yabana atmak mümkün değil. Kıbrıslı Rumların özellikle 1974 öncesinde Kıbrıslı Türkleri küçümsediği sır değil. Benzer biçimde, Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere “nesneleştiren bakış” fırlattığı da tecrübeyle sabittir. Tam da bu yüzden, Kıbrıslı Türkler bir anlamda “Önemli Öteki” olarak gördükleri Türkiye ve Kıbrıslı Rumlar karşısında “tanınma sorunu” yaşıyor ve “tanınma mücadelesi” veriyor. Fakat kanaatimce Türkiye ve Kıbrıslı Rumlar karşısında verdikleri “tanınma mücadelesi” farklı kürelerde cereyan ediyor. Türkiye ile “güç” alanında sorunlar yaşanırken, Kıbrıslı Rumlar karşısında mücadele daha çok “kültür” alanında yoğunlaşıyor. Başka türlü söyleyecek olursak, Kıbrıslı Türkler Türkiye’nin gücünden “kibir” üretseler de, günün sonunda bu güç karşısında silikleştikleri için özne olmanın yollarını arıyorlar. Bu gerilim hattında Kıbrıslı Türkler kültürel olarak kendilerini daha “aşağıda” görmedikleri gibi, daha “üstün” sayıyorlar. Bu yüzden, Türkiyeliler karşısında “farklılıklarını” (aslında “üstün” saydıkları vasıfların) gururla vurgularlar. Oysa Kıbrıslı Rumlar karşısında açık ya da kapalı olarak sürdürülen “tanınma mücadelesi” daha çok “kültürel benzerliklerin” öne çıkarıldığı bir mücadele biçimidir, çünkü geçmişte Kıbrıslı Türkler özellikle “kültür” küresi üstünden küçümseniyorlardı. Tanınma mücadelelerinin başarıyla sonuçlanmasının ancak mücadele eden aktörlerinin eşit konuma gelmeleriyle mümkün olduğu düşünülürse, Kıbrıslı Türklerin hem Türkiye hem de Kıbrıslı Rumlar karşısında eşit konuma gelmesi gerekiyor. Bunu başarmak için hem güç sahibi olacak, hem de özgüvenini geliştirecek koşulların oluşturulması gerekiyor. Bu ise günümüzde devam eden statüko içinde mümkün görünmüyor. Tam tersine, statüko Kıbrıslı Türkleri her iki alanda da daha sorunlu hale getiriyor.
Kaynak: Kibir, Kompleks ve Tanınma Sorunu – Niyazi Kızılyürek