Hellim’de Tarihi Dönüm Noktası ve Bazı Gerçekler
1554 yılında Venediklilerin kayıtlarına düşen “calumi” sözcüğünün yüzyıllar sonra Kıbrıs’ın has ürünü olarak Hellim/Hallumi adı altında Avrupa Birliği pazarında yer almasına vesile olacağı hiç kimsenin aklına gelmezdi elbette. Üstelik bu isim altında başka hiçbir ülke böylesi bir süt ürünü satamayacak!
Evet, 1554 yılının kayıtlarında “calumi” sözcüğünün geçmesi, Hellim’in Kıbrıs’a özgü bir ürün olduğunun tescil edilmesinde önemli bir rol oynadı. Nitekim coğrafi tescil için Kıbrıs Rum Peynir Üreticileri Birliği ve Kıbrıs Rum tarım bakanlığı 2006 yılında ilk başvuruyu yaptığında, Komisyon bu ürünün şu veya bu nüfus grubuna değil, Kıbrıs’a ait olduğunu karara bağladı ve başvurunun üstünden tam sekiz yıl geçtikten sonra, 2014 yılında başvuruyu bu şekilde dosyaladı.
Yani, Hellim/Hallumi Kıbrıs coğrafyasının Kıbrıs’ta yaşayan herkese bahşettiği bir üründür. Ortak coğrafyanın ortak ürünüdür ve Kıbrıs coğrafyasında “eşekten başka ortak bir şey yoktur” diyenlere yanıt oluşturmaktadır!
Kıbrıslı Türklerin ürettiği Hellimin Avrupa pazarına girebilmesinin ilk adımları böyle atıldı.
Komisyon, yaptığı incelemenin ardından geleneksel üretim kriterlerini belirledi ve sadece bu kriterlere uygun olarak üretilecek ürüne Hellim/Hallumi isminin verilebileceği sonucuna vardı. En önemli kriter olarak da küçük baş ve büyük baş hayvan sütünün, yani keçi-koyun ve inek sütünün karışım oranlarını belirledi. Buna göre, inek sütü %50’nin altında olmalı!
İkinci önemli hamle, Komisyon eski başkanı Junker’in devreye girmesiyle yapıldı. 16 Temmuz 2015 tarihinde Juncker’in öncülüğünde Akıncı ile Anastasiadis önemli bir mutabakata imza attılar.
Bu mutabakatla birlikte, üretilen hellimin AB’nin saptadığı kriterlere uyup uymadığına karar verecek ve Yeşil Hat’tın her iki tarafında da denetim yapabilecek bağımsız bir kurum olan Bureau Veritas görevlendirildi.
Burada açıkça belirtmek isterim ki, bu görevlendirmeyi resmi olarak Kıbrıs Cumhuriyeti yaptı. Konu etrafında çok spekülasyon yapıldığı için, 16 Temmuz 2015 tarihli mutabakatın içeriğini burada açıklamakta yarar görüyorum:
1) Uluslararası akredite Bureau Veritas, tarımsal ürünlerin kalite koşullarını belirleyen 1151/2012 numaralı Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi düzenlemesinin 39. Maddesi uyarınca bu düzenlemede adı geçen kontrol merci olarak atanmıştır.
2) Avrupa Komisyonu bir mektupla Bureau Veritas’ın resmi kontrol mercii olduğunu ve bu yönde spesifik görevleri olduğunu teyit edecektir.
3) Bureau Veritas’ın raporları Komisyona ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne gönderilecektir.
4) Ticareti kolaylaştırmak için Yeşil Hat Tüzüğünde bir değişiklik yapılacak ve tescil ile aynı gün AB resmi gazetesinde yayınlanacaktır.
5) AB anlaşmaları doğrultusunda AB yasalarının uygulanmasından Avrupa Komisyonu sorumlu olacaktır.
2015 yılında yapılan bu anlaşma hala geçerlidir.
2015 yılında yapılan mutabakatın üzerinden tam altı yıl geçti. Komisyon bu süre zarfında taraflarla istişare ederek konuya son noktayı koymaya yöneldi. Avrupa Komisyonu Avrupa Pazarı’nın şart koştuğu sağlık ve gıda güvenliği koşullarını denetleyecek ve Bureau Veritas ile aynı özelliklere sahip olacak ikinci bir bağımsız kurum atanmasını gündeme getirdi. Bureau Veritas’ta olduğu gibi, bu atamayı da AB üyesi olduğu için Kıbrıs Cumhuriyeti yapacak. (Bu konudaki son bilgiler Bureau Veritas’ın sağlık denetimini de yapacağı yönündedir.)
İşte bu noktada özellikle son dönemde birileri ısrarla bu atamayı iki liderin yapması gerektiğini ileri sürmeye başladılar ve konuyu siyasallaştırmaya soyundular. Tescil için görevlendirilen Bureau Veritas’ı Kıbrıs Cumhuriyeti atadığı bilgisini sakladılar. Hatta bu şirketi iki liderin atadığı yalanını söylemeye başladılar. Sonunda da, sağlık ve gıda güvenliğinden sorumlu olacak şirketin de iki lider tarafından atanmasını savundular.
Böyle bir şey mümkün olmadığı gibi, bu türden yaklaşımlar bütün süreci sabote edebilirdi.
Aynı ve benzer çevreler, kamuoyuna yanlış bilgi vermeyi görev edindiler ve Kuzey’deki denetimleri “Rum tarım bakanlığının yapacağı” yalanını yaydılar. Fakat Komisyon bu seslere kulaklarını tıkayıp, geçen Perşembe ve Cuma günleri ilgili komitelerde onaylanmak üzere iki öneri sundu:
1. Avrupa Pazarına girecek Hellim’in Hellim/Halloumi isimlerinden birini veya istenirse ikisini de kullanarak sadece Kıbrıs’ta üretilebilmesi, başka bir ülkede yapılan üretimlerde bu isimlerin kullanılamaması. Bu isimlerin kullanılabilmesi için üretilecek Hellimin ise belirli kriterlere uyması.
2. AB sağlık ve güvenlik standartlarında üretilmiş ürünlerin kuzeyden güneye geçmesini sağlayacak düzenlemelerin Yeşil Hat tüzüğünde yapılması ve böylelikle Kuzeyde üretilen hellimin de Yeşil Hat üzerinden Avrupa Pazarına girmesi.
Yeşil Hat tüzüğüyle ilgili öneri geçtiğimiz Perşembe günü oy birliğiyle karara bağlandı. Bu çok önemli bir gelişmedir ve Türk tarafının talebini bütünüyle karşılamaktadır. Çünkü tescilin onaylanması ve Yeşil Hat tüzüğündeki değişikliğin geciktirilmesi durumunda, önce Kıbrıslı Rum üreticilerinin Hallumisi piyasaya girecek, Hellimin ise pazara girmesinde gecikme olabilecekti.
Hellim/Hallumi’nin tescili Cuma gün görüşüldü. Oylama ise teknik nedenlerle pazartesine kaldı. Bu konuda da olumlu yönde görüş birliği sağlanacağına kuşku yoktur. Ardından Komiserler-Koleji’nde son nokta konacak ve iki öneri de resmi gazetede yayınlanıp yasalaşacak.
Kuşkusuz, bu tarihi bir gelişmedir ve Kıbrıslı Türkleri kuşaktan kuşağa olumlu yönde etkileyecektir.
Bu noktaya gelinmesinde eminim pek çok kişi ve kurumun rolü olmuştur.
Ben bu süreçte aktif olarak yer alan biri olarak, ayrı devletçilik oyunu oynayacaklar diye Kıbrıslı Türkleri Avrupa’ya Hellim satmaktan mahrum bırakmak isteyenler olduğunu gördüm. Yukarıda da işaret ettiğim gibi, topluma yalan yanlış haberler yayanlar olduğunu da…
Ama öte yandan, bu sürecin olumlu yönde sonuçlanması için canla başla çalışanlar olduğunu da gördüm.
Eminim, toplum her şeyin farkındadır.
Kaynak: Hellim’de Tarihi Dönüm Noktası ve Bazı Gerçekler – Niyazi Kızılyürek