Asker Gözüyle Kıbrıs’ta “Çözüm”
Genelkurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ, “Unutulan Ada Kıbrıs” adlı kitabında Kıbrıs’ta olası bir çözümün dayanması gereken parametreleri sıralıyor. Bilindiği gibi, Türk dışişleri bakanlığı Kıbrıs Dosyasını askerle birlikte çalışıyor. Dolayısıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komutanlığını yapmış birinin görüşleri sadece askerin görüşü olarak değerlendirilemez. Aşağıda aktardığımız görüşler Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin görüşleri olarak okunabilir.
“İki eşit egemen halka ve devlete dayalı çözüm”
Başbuğ, çözümün “iki eşit egemen halka ve devlete dayalı” olması gerektiğini ileri sürüyor ve bunun sağlanması için şunları söylüyor: “referandumlardan ayrı olarak, çözüm planını “Kıbrıs Türk Kurucu Devleti ve Kıbrıs Rum Kurucu Devleti devlet başkanları tarafından da kayda geçirilmelidir. Bu hüküm referandum taahhüt belgesine bir madde olarak ilave edilmelidir.”
“Garanti ve İttifak Antlaşmaları’nın etkin uygulanabilmesi”
“Türkiye, bir gün eğer gerçekleşirse, AB’ye girdikten sonra da, tespit edilecek seviyede Kıbrıs’ta Türk askeri gücünü bulundurmalıdır. (…) Her halükarda, kuzeydeki varlığı devam ettirilecek Türk askerlerinin oradaki mevcudiyetiyle caydırıcı bir rol oynayacağı ve gerekli hallerde de alacağı güvenlik tedbirleriyle olayları önleyebileceği hiç unutulmamalıdır. Türkiye AB üyesi olduktan sonra bile, bu husustan vazgeçmemelidir.”
“Avrupa Birliği Müktesebatı’nın uygulanmasının siyasi ve hukuku sonuçları”
“Türk Kurucu Devleti’ni korumayı amaçlayan, Avrupa Birliği Müktesebatı’nda olacak deregasyonların Avrupa Birliği Hukuku’nun ‘birincil kaynakları” arasına dahil edilmesi zorunludur.”
“İki Kesimliliğin Güçlendirilmesi”
“Annan Planı’nda; yıllara sari olarak kuzeye yaklaşık 72.000 Rum’un getirilmesi düşünülmüştü. Bu durumun, iki kesimliliği ortadan kaldırabileceği değerlendirilmişti. (…) Bu konuda dikkatli olunması yanında; bireysel/ferdi mülkiyete dönüş yerine toplu takas veya tazminat yönteminin esas alınması da önemlidir.”
“Toprak ve Harita Düzenlemeleri”
Toprak ve Harita düzenlemelerinde, göçmen durumuna getirilecek Kıbrıslı Türklerin sayısı ile savunma ihtiyaçlarının göz önünde tutulması da hayati bir konudur. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bakış açısından Kıbrıs’ın önemi iki noktaya dayanmaktadır:
-Kıbrıslı soydaşlarımızın güvenliği
-Kıbrıs’ın Türkiye açısından taşıdığı stratejik önem.
Kıbrıs’ın Türkiye açısından bugün taşıdığı stratejik değer düne nazaran daha da artmıştır. Doğu Akdeniz’in Ortadoğu için ne kadar önemli olduğu; özellikle Suriye’deki gelişmeler çerçevesinde daha net olarak ortaya çıkmıştır. (…) Bütün bunların yanında, Doğu Akdeniz bölgesindeki potansiyel ve keşfedilen doğalgaz yataklarının Türkiye’nin milli menfaatleri açısından taşıdığı önem de gözden uzak tutulmamalıdır. Bu nedenlerle; Kıbrıs sadece Kıbrıslı soydaşlarımızın bir meselesi değil, Türkiye’nin de bir meselesidir. Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizin korunmasıyla doğrudan ilişkilidir.”
Yukarıda aktardığımız “çözüm parametrelerinde”, etnik bakımdan “pür” iki devletin belli alanlarda işbirliği yapacağı bir düzenden söz ediliyor. İki kesimliliğin sağlamlaştırılması, yani, Kuzey Kıbrıs’ın Kıbrıslı Rum yurttaşların yerleşimine kapalı olması, Türk askerlerinin adadaki mevcudiyetinin bütün zamanlar boyunca devam etmesi, mülkiyet sorununun takas ve tazminatla halledilmesi ve deregasyonların kalıcı olması için birincil hukuka bağlanması ileri sürülüyor.
Rauf Denktaş’tan miras kalan bu görüşler Ankara’da sivil-asker bürokratlar arasında yaygındır. Burada sorulması gereken soru, bu görüşlerin müzakere masasına yansıyıp yansımadığı veya ne kadar yansıdığıdır. Çünkü, beni bildiğim Kıbrıs Rum tarafında bu parametrelere dayanacak bir çözümü kabul edecek lider yoktur. Böyle biri çıksa bile, Kıbrıs Rum toplumu böyle bir çözüme asla “evet” demeyecektir.