AB ve Vediği Sözlere Dair
Geçtiğimiz günlerde Ersin Tatar, Avrupa Birliği’nin (AB) Kıbrıs Türk toplumuna verdiği hiçbir sözü tutmadığını ileri sürdü.
Bu tür iddialarla aslında sık sık karşılaşıyoruz. Defaatla AB’nin Kıbrıslı Türkler için hiçbir şey yapmadığı söyleniyor.
Belli ki, birileri bilinçli olarak gerçekleri çarptırıyor, çünkü Kıbrıslı Türklerin yüzlerini AB’ye dönmeleri istenmiyor.
Önce bir noktanın altını çizelim: Kıbrıs Türk toplumunun AB ile ilişkileri karmaşık bir meseledir, çünkü Kıbrıslı Türkler AB üyesi oldular ama AB Müktesebatı adanın kuzeyinde uygulanmıyor.
Bu anomalinin nedeni, sadece Kıbrıs Sorununun çözülmemiş olması değildir. Kıbrıs Cumhuriyeti AB üyesi yolunda ilerlerken, Ersin Tatar gibi düşünenlerin çözüm fırsatlarını ellerinin tersiyle bir kenara itmelerindendir.
Sanırım, bu noktada hafızalarımızı tazelemekte yarar vardır…
11 Kasım 2002’de dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, Rauf Denktaş’a ve Glafkos Kliridis’e Kıbrıs Sorununun kapsamlı çözümü için bir plan sunmuştu. Annan Planı’nın zamanlaması iyi planlanmıştı. Kıbrıs Cumhuriyeti de dahil olmak üzere, 10 aday ülkenin müzakereleri 12 Aralık 2002’de Avrupa Konseyinin Kopenhag zirvesinde sonuçlandırılacaktı ve Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerini tamamlayan Kıbrıs Cumhuriyeti 16 Nisan 2003 tarihinde katılım anlaşmasını imzalayacaktı.
Bu yüzden, 10 aday ülkenin Devlet Başkanları, Türkiye ve Yunanistan Başbakanları ve Dışişleri Bakanları, sivil toplum temsilcileri, Kıbrıslı Rumların Ulusal Konseyi ve bürokratları ve BM temsilcileri Kopenhag’da bir araya gelmişlerdi.
Kopenhag’da bir tek Kıbrıslı Türk lider yoktu. Sayın Denktaş, sağlık nedenlerini ileri sürüp Kopenhag’a gitmemişti. Yerine Tahsin Ertuğruloğlu’nu göndermişti ve ona, Annan Planını imzalamamasını tembih etmişti.
Böylece, Kıbrıslı Türkler açısından tarihi bir fırsat heba edilmiş oldu. Yine de her şey bitmiş sayılmazdı. Avrupa Birliği, çözüm umudunu canlı tutmak istiyordu. Nitekim Kopenhag sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verilmişti:
“Kıbrıs’la üyelik müzakerelerinin tamamlanmış olduğu dikkate alınarak, Kıbrıs AB’ye yeni bir üye ülke olarak kabul edilecektir. Bununla birlikte Konsey, birleşmiş bir Kıbrıs’ın AB’ye katılımını kuvvetle tercih ettiğini teyit eder. Bu çerçevede AB, Kıbrıs sorununa BM Genel Sekreteri’nin önerileri temelinde 28 Şubat 2003’e kadar kapsamlı bir çözüm bulmaya yönelik olarak Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türklerin müzakereleri sürdürme taahhüdünü memnuniyetle karşılar. Konsey, bu önerilerin önümüzdeki haftalar içinde soruna çözüm bulmaya yönelik eşsiz bir fırsat sunduğuna inanır ve Kıbrıslı Rum ve Türk toplumlarının liderlerini bu fırsatı kullanmaya davet eder.”
Açıkçası AB, son treni yakalamaları için Kıbrıslı Türklere bir şans daha vermişti ve 16 Nisan 2003 tarihinde Kıbrıs’ın üyelik anlaşmasına iki tarafın birlikte imza koymasını umuyordu.
Ne yazık ki, Rauf Denktaş buna da yanaşmadı ve Tassos Papadopullos 16 Nisan 2003 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti adına Katılım Antlaşmasını tek başına imzaladı. Böylece, Kıbrıs Cumhuriyeti tüm Kıbrıs adına AB üyesi oldu ve Katılım Antlaşmasına eklenen 10. Protokol uyarınca, Kıbrıs’ın kuzeyinde AB Müktesebatı askıya alındı.
24 Nisan 2004 referandumlarında Kıbrıslı Türklerin “evet” demesi durumu değiştirmedi. Artık çok geçti.
Avrupa Birliği, Kıbrıslı Türklerin “evet” oyunu takdir etti ve 26 Nisan 2004 tarihinde Brüksel’de toplanan Avrupa Birliği Konseyi Sonuç Bildirgesinde şu sözlere yer verildi:
“Konsey, 24 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıs’ta yapılan referandumun sonuçlarını not eder ve 1 Mayıs’ta birleşik bir Kıbrıs’ın AB’ye katılımının artık mümkün olmayacağından duyduğu derin üzüntüyü dile getirir. Kıbrıs Türk toplumu, Avrupa Birliği içinde bir gelecek arzusunu açıkça dile getirmiştir. Konsey, Kıbrıs Türk toplumunun izolasyonuna son vermeye ve toplumunun ekonomik kalkınmasını teşvik ederek Kıbrıs’ın yeniden birleşmesini kolaylaştırmaya kararlıdır. Konsey, Komisyon’u, adanın ekonomik entegrasyonuna ve iki toplum arasındaki ve AB ile temasın geliştirilmesine özellikle vurgu yaparak, bu amaçla kapsamlı öneriler sunmaya davet eder. Konsey, bir çözüm olması durumunda Kıbrıs’ın kuzey kesimi için tahsis edilmiş olan 259 milyon Euro’nun şimdi bu amaçla kullanılmasını tavsiye eder.”
Konsey’in çağrısına derhal yanıt veren Komisyon, Yeşilhat üzerinden kişilerin ve malların geçişini düzenleyen Yeşilhat Tüzüğünü hazırladı ve yürürlüğe koydu. Benzer biçimde, Mali Yardım ve Doğrudan Ticaret Tüzükleri hazırlandı. Ne var ki Doğrudan Ticaret Tüzüğü, artık bütün Kıbrıs adına AB üyesi olan Kıbrıs Rum tarafının yarattığı sorunlara takıldı. Kıbrıs Türk tarafının bütün itirazlarına rağmen durum değişmedi ve sonunda Doğrudan Ticaret Tüzüğü ile Mali Yardım Tüzüğü birbirinden ayrıldı. Ticaret Tüzüğü rafa kaldırılırken, Mali Yardım Tüzüğü 2006 yılında yürürlüğe girdi. (Ben Avrupa Parlamentosuna seçilince, birileri Doğrudan Ticaret Tüzüğünü raftan alıp çöpe atmayı denedi ama başaramadı. Benim ve Sol grubun çabasıyla tüzük rafta kaldı.)
Kıbrıs Türk toplumunun ekonomik kalkınmasını desteklemek, adanın ekonomik entegrasyonuna, iki toplum arasındaki temasların yanı sıra, AB ile temasların geliştirilmesine ve AB yasalarına uyum hazırlıkların yapılmasına ve Kıbrıs’ın yeniden birleşmesine katkı sunmak için hazırlanan Mali Yardım Tüzüğünün başlıca hadefleri şunlardır:
- Alt yapının geliştirilmesi ve yenilenmesi (özellikle enerji, ulaşım, çevre, telekomünikasyon ve su tedariki alanlarında);
- Kıbrıs Türk toplumunda sosyal ve ekonomik kalkınmanın desteklenmesi (özellikle kırsal kalkınma, insan kaynakları gelişimi ve bölgesel kalkınma);
- Adada uzlaşının, güven artırmanın ve sivil toplumun desteklenmesi;
- Kıbrıslı Türkler ile AB vatandaşları arasında bilgi ve iletişim yoluyla Kıbrıs Türk toplumunun AB’ye yakınlaştırılması;
- Kıbrıs Sorununun kapsamlı bir şekilde çözülmesi kararlaştırıldıktan sonra, Kıbrıs Türk toplumunun AB hukukunu uygulamasına yönelik hazırlıklarda yardımcı olmak.
16 Aralık 2021 tarihinde, Kıbrıs Türk toplumuna yönelik 30,7 milyon Euro bütçeli yeni Eylem Programı kabul edildi. Bu pakette, geniş kapsamlı AB desteğinin bir parçası olarak, Kıbrıslı Türk üreticilerin Halloumi/Hellim paketinden faydalanmasına yardımcı olmak için özel önlemler planlandı. Yardım Programı dahilindeki bu destek kapsamında, gıda güvenliği ve hijyen standartlarının iyileştirilmesi, hayvan hastalıklarının ortadan kaldırılması, AB ile uyumlu bir hayvan tanımlama ve kayıt sisteminin geliştirilmesi ve böylelikle ada çapında bir çözüme ulaşılması yer almaktadır. Program, Yeşil Mutabakat’ta yer alan öncelikler doğrultusunda yeşil altyapı ve çevre için sağlanan desteğin devamını da içermektedir.
Bu maddi yardımlara ek olarak, yüzlerce Kıbrıslı Türk öğrencinin AB üniversitelerinde okumasına fırsat tanınmaktadır.
Özetlersek, 2006-2021 tarihleri arasında Kıbrıs Türk toplumuna 623 Milyon Euro tutarında yardım yapıldı. 7 yıllık çerçeve bütçesinde Kıbrıslı Türkler için ayrılmış 200 milyon Euro daha bulunmaktadır.
Elbette daha fazlasını elde etmek mümkündür. Bunun için iyi planlanmış girişimler gerekiyor. Fakat en önemlisi, Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi için mücadele edildiğine dair inandırıcı olmaktır. Çünkü AB’nin Kıbrıslı Türklere yaptığı ve yapacağı yardımın ilk ve son koşulu, ülkenin siyasi birliği için çaba sarf etmektir.
Maalesef, Ersin Tatar’ın izlediği ayrılıkçı politika değil AB yardımlarını artırmak, mevcut yardımları da tehlikeye atmaktadır…