Soydaşlıktan Kurtulmak!
Yıl 1931! Kıbrıslı Rumlar Yunanistan ile bütünleşmek için kitleler halinde İngiliz sömürge yönetimine karşı başkaldırıyor. İngiliz dostluğuna büyük önem veren dönemin Yunanistan Başbakanı Elefteros Venizelos, Kıbrıslı Rumların bu kalkışmasına karşı çıkarak onları “Yunanistan’ın başını derde sokmakla” suçluyor. 1931 İsyanı sonrasında Atina’da düzenlenmek istenen bir etkinliğe itiraz eden Venizelos, bunun “ülkenin genel çıkarlarına” aykırı olacağını vurguladıktan sonra, bir noktanın altını ısrarla çiziyor: “Yunanistan’ın izleyeceği politikaları sadece egemenliği elinde tutan kendi yurttaşları belirleyebilir. Ulusal-Ailenin Yunanistan dışında yaşayan parçalarının ülke politikalarına engel oluşturmalarına müsaade edilemez.”
Yıl 202-2004! Kıbrıslı Türkler Kıbrıs’ta barış için başkaldırıyor ve kitleler hainde sokağa dökülüyorlar. Rauf Denktaş Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı bir konuşmada “134 bin Kıbrıslı Türk, Türk milletinin kaderini belirleyemez” diyor ve Kıbrıs’ın Türkiye’nin “jeopolitik hakkı” (ne demekse?) olduğunu vurguluyor.
İlk bakışta, Venizelos’un Kıbrıslı Rumlar için söyledikleri ile Rauf Denktaş’ın Kıbrıslı Türkler için söyledikleri arasında büyük benzerlik olduğu düşünülebilir. Nede olmasa, biri Kıbrıslı Rumların Yunanistan’ın kaderini, diğeri de Kıbrıslı Türklerin Türkiye’nin kaderini belirleme hakkının olmadığını ileri sürüyor. Fakat daha yakından baktığımızda Venezilos ile Denktaş’ın açıklamalarının birbirine zıt açıklamalar olduğunu görürüz. Venizelos, vatandaşlık kavramına vurgu yaparken, Denktaş “soydaşlık” kavramını ön plana çıkarıyor. Venizelos, bir ülkenin, bir ulusun veya toplumun ürettiği politikanın meşruiyetinin egemenliğin taşıyıcısı olan yurttaşlarının iradesinden kaynaklandığını, bu yüzden de Yunanistan’ın politikalarını kendi yurttaşlarının belirlediğini vurguluyor. Kıbrıslı Rumların Yunan ulusunun etno-kültürel “akrabaları” olsalar da, böyle bir hakları olamayacağını ifade ediyor. Oysa Rauf Denktaş, 134 bin Kıbrıslı Türk vatandaşın vatandaşlık haklarını yok sayıyor ve Kıbrıs politikasını Türk ulusunun belirleyeceğini söylüyor. Ulusu da siyasi bir birlik değil, “soydaşlara” dayalı “biyo-genetik” bir yapı olarak algılıyor. Venizelos’un sözleri, kendilerini etno-kültürel olarak bir ulusa ait hisseden “soydaşlarla” bir ulus-devletin yurttaşları arasındaki farkı açık biçimde gözler önüne seriyor. Etno-kültürel-soydaşlık, ulus-devlet bakımından ne yetki ne de görev doğurmaktadır. İkincisi ise ulusal egemenliğin icrasıyla ilgilidir ki, bunu ancak o ulusun yurttaşları yapabilir. Açıkçası, Venizelos, Kıbrıslı Rumlara “her ne kadar ulusal ailenin parçasıysanız da, Yunanistan’ın yurttaşları değilsiniz, bu bakımdan da Yunanistan’ın politikalarına müdahale edemezsiniz” diyor. Gelgelelim, Kıbrıslı Rumların büyük çoğunluğu Enosis talebinde ısrar etmeyi sürdürdü ve “soydaş” olmakta diretti. Fakat sürecin sonunda adeta zorla “yurttaş” oldular. Yunanistan nezdinde yaşadıkları düş kırıklıkları onları Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sarılmaya sevk etti. Bir zamanlar Yunanistan ile birleşme tutkusu (soydaş olma) ile Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşı olmayı bağdaştırmayan Kıbrıslı Rumlar, artık Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığını gururla taşıyorlar.
Peki, ya Kıbrıslı Türkler? Kıbrıslı Türkler soydaşlıktan kurtulabildiler mi?
Yukarıda yazdıklarımızdan da anlaşılacağı gibi, bizzat Kıbrıslı Türklerin lideri Kıbrıslı Türklerin egemen yurttaşlar değil, edilgin “soydaşlar” olduğuna inanıyordu. Kıbrıs Türk milliyetçileri ile Türkiye’yi yönetenler Kıbrıslı Türklere böyle baktılar, hala böyle bakıyorlar. Bu yüzden Kıbrıslı Türklerin tarihsel mücadelesinin bir boyutunun soydaşlıktan kurtulmak ve egemen yurttaşlar olmak olduğunu söyleyebiliriz. Seçime doğru yol alırken siyaset sahnesinde iki akımın olduğunu hatırlamakta yarar vardır: ebediyen soydaş kalmak isteyenlerle yurttaş olma iddiasında olanlar. Hayatın her alanında olduğu gibi, önümüzdeki seçimlerde de yarış bu iki cenah arasında geçecektir.