Herkesin Kıbrıs Sorunu Ayrı!
Nisan ayının sonunda BM Genel Sekreteri’nin başkanlığında yeni bir Kıbrıs konferansı toplanacak. Resmi olmasa da taraflar görüşlerini açıklayacaklar ve istişare edecekler. Ortak bir zemin bulunursa, resmi görüşmeler başlayacak.
Kilit sözcük elbette “ortak zemin” sözcüğüdür. Yani, tarafların ne istedikleri, nereye varmayı amaçladıkları konusunda hemfikir olup olmadıklarına bakılacak. Merkezi güçlü veya zayıf Federal, Konfederal ve İki Devlet vs. gibi modeller büyük bir ihtimalle masada olacak.
Eğer amaç birliği sağlanırsa, oraya nasıl varılacağı konuşulacak.
Tarafların tutum ve eğilimlerine bakılırsa, durum umutsuz görünüyor.
Bırakınız taraflar arasında amaç birliği sağlamayı, tarafların kendi içinde de tutarsızlıklar var.
Örneğin Ersin Tatar iki ayrı devlet diyor ama aynı zamanda şunu da vurguluyor:
“whatever motherland says!”
Ankara’dan ise farklı sesler yükseliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Federasyon bitmiştir diyor ama Türk hariciyesinden şöyle açıklamalar geliyor:
“Türk tarafı olarak, hiçbir çözüm yöntemini dışlamıyor, herhangi bir çözüm yöntemini de dayatmıyoruz. Tüm seçeneklerin masada olması gerektiğini savunuyoruz. Bizim için çözüm modelinin adından ziyade mühim olan, çözümün Kıbrıs Türklerinin siyasi eşitliğini ve karar alma mekanizmalarına etkin katılımını, ayrıca refah ve güvenliğini garanti altına alacak düzenlemeleri içermesidir.” (14 Şubat 2021, Türk dışişleri bakanlığının açıklaması)
Kıbrıs Rum tarafında da netlik yok. Nikos Anastasiadis kimilerine iki ayrı devlet, kimilerine de “Gevşek Federasyon” diyor ama bundan ne anladığını açıklamıyor. Federal Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini ve federal kurumlara etkin katılımını kabul etmiyor. En yakın çalışma arkadaşları statükoyu korumanın öneminden söz ediyor.
Bu arada, devreye İngiliz diplomasisi de girdi. Bunun işleri kolaylaştıracağını pek zannetmiyorum. Konfedral unsurlarla dolu bir çözüme Rum tarafı yanaşmayacak.
Bu durumda Antonio Gutteres tarafları neden toplantıya çağırıyor diye sorulabilir?
Sırf 2019 yılında Berlin toplantısında söz verdiği için mi? Yoksa özel danışmanı Jane Holl Lute temasları esnasında ışık gördüğü için mi?
Sanmıyorum. Genel Sekreter’in görevi, her durumda çabalarını sürdürmektir.
Ayrıca, Kıbrıs’ta taraflar arasında görüş ayrılığı ilk defa bu kadar derin olmuş değildir.
Bir iki istisna dışında, hep böyle olagelmiştir.
Bunun temel nedeni, tarafların Kıbrıs Sorunundan farklı şeyleri anlamalarıdır. Bu, haliyle çözüm anlayışlarına da yansıyor.
Yıllardan beri Kıbrıs Sorunundan söz ediyoruz ama aynı şeyleri anlamıyoruz.
Açıkçası, Kıbrıslı Rumların Kıbrıs Sorunu ile Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Sorunu farklıdır.
Çözümü zorlaştıran temel unsurlardan biri budur!
Sadece günümüz açısından değil, geçmişten itibaren hep farklı olmuştur toplumların Kıbrıs Sorunu.
Örneğin 1950’li yıllarda Kıbrıslı Rumların Kıbrıs Sorunu, self determinasyon ilkesi üstünden adanın Yunanistan ile birleşmesi sorunuydu. Kıbrıslı Türklerin ise Enosisin önünü kesmek ve azınlık konumuna düşmemekti. Buna daha sonraları adanın bölünmesi de eklendi.
Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduktan sonra Kıbrıslı Rumların Kıbrıs Sorunu, devleti tek başına yöneten egemen unsur olmak oldu. Kıbrıslı Türklerin başlıca sorunu ise devlet içinde eşit konumda kalmak ve Taksimin kapısını açık tutmaktı.
1974’ten sonra Kıbrıslı Rumların Kıbrıs Sorunu esaslı değişikliğe uğradı. Kıbrıs Sorunu şimdi öncelikle Türk ordusunun adadan çıkarılması, Türkiye’den gelen nüfusun geri dönmesi veya gelişlerin durdurulması, kaybedilen toprak ve mülkiyetin -en azından bir kısmını- yeniden ele geçirilmesi ve ülkeyi coğrafi ve siyasi olarak birleştirmek olmuştur. Fakat bunun karşılığında Kıbrıslı Türkleri kurucu asli unsur ve siyaseten eşit kabul etmeye yanaşmıyorlar.
Kıbrıslı Türkler ise Kıbrıs Sorununun çözümünü izolasyondan çıkmak, temsil edilmek ve dünyayla bütünleşmek olarak anlamaktadırlar. Fakat ele geçirdikleri toprakları ve mülkiyeti büyük oranda korumak istiyorlar. Ayrıca siyasi eşitlikten, ayrı egemen eşitliği anlıyorlar.
Sorunu bu kadar farklı anlarsanız, elbette çözümü de farklı anlayacaksınız.
Peki, bu anlayışları uzlaştırmak mümkün mü?
Evet, mümkündür!
Bunun için farklı sorun tanımlamalarını bir kenara bırakıp öncelikle ortak bir gelecek tahayyülü oluşturmak gerekiyor. Ayrıca, taraflar kendileri için en yaşamsal olan talepleri tespit ederek, bir öncelikler hiyerarşisi hazırlamalılar.
En önemlisi, ortak yarar noktasında buluşmaya istekli olmalarıdır.
Siz günümüzün yönetici elitlerinde böyle vasıflar görüyor musunuz?
Ben görmüyorum…