Veda Etmeyi Bilmek!
İnsan tutkulu bir varlıktır. Tutkuyla bağlanarak hayatını anlamlandırır. Bir davaya, aşka, bir fikre, bir rüyaya, ütopyaya, bir yaşam projesine, dine, ideolojiye ve daha küçük büyük bir sürü şeye… Bağlandığımız şeyler her zaman bizim istediğimiz gibi gitmez. Onların bizim irademizin dışında bir seyri var. Bizim dışımızda esen fırtınalar onları alıp bizden uzaklara götürür. Bazen de içimizde esen fırtınaların kifayetsiz oluşundan onları istediğimiz yere sürükleyemeyebiliriz.
Fakat bu neredeyse tabiat konunu kadar kesin ve keskin gerçekliğe kahretmek anlamsızdır, hatta ifrata kaçmaktır. Küçük küçük dağları ben yarattım megalomanlığına kapılmaktır.
Bundan maraz üretmek de bir tür hastalıktır. İşler bizim istediğimiz gibi gitmediği için pişmanlık duymak, bahaneler üretmek, hüzün içinde bir yere çakılıp kalmak, kendinden vazgeçmek neye yarar ki?
Ateşi bizi yaksa bile bir hülyamızın olması tutkusuz bir yaşam sürmekten daha dolu değil mi?
Bazen tutkuyla bağlandığımız şeyler kaybolur, bazense onları biz kaybederiz. Önemli olan “yaşadım” diyebilmek, “yaşadığımızı itiraf edebilmektir.”
Ve bir şeyin sonuna geldiğimizde, ona vakurla veda edebilmektir.
Ama ben burada neyi anlatmaya çalışıyorum ki, büyük şair Kostantinos Kavafis dururken. Sözü ona bırakalım ve veda etme konusundaki tavsiyelerine kulak verelim:
Saat gece yarısında aniden
nefis müziklerle, seslerle-
görünmez Thiasosun geçtiği duyuldu.
Artık sona yaklaşan kaderine
ters giden işlerine
boşa çıkan bütün yaşam planlarına
üzülmen hiçbir işe yaramaz.
Uzun zamandan beri hazırmışçasına, cesurca
veda et ona,
kaybolan İskenderiye’ye.
Sakın aldanıp
bunun bir rüya olduğunu,
kulaklarının seni aldatıldığını söyleme.
Böylesi boş umutlara tenezzül etme.
Uzun zamandan beri hazırmışçasına, cesurca,
böyle bir şehre nail olmuş birine yaraşır gibi
emin adımlarla yaklaş pencereye
ve hüzün içinde dinle
mistik Thiasosun zarif çalgılarını
ama korkakların yalvarmaları yakarışlarıyla değil
son kez seslerin keyfini çıkar,
ve veda et ona
kaybettiğin İskenderiye’ye.