Tarihin Kenarına İtilmeye Hayır!
Seçimler kendimizi yeniden düşünmek ve sorgulamak için iyi bir vesiledir. Nereden gelip nereye gittiğimizi, içinden geçtiğimiz momentin tarihsel süreç içinde nereye tekabül ettiğini kavramak son derece önemlidir. Kıbrıs Türk toplumu seçim olgusuyla oldukça geç tanışan bir toplumdur. Kâğıt üstünde yapılan ‘seçeneksiz seçimleri’ saymazsak, Kıbrıslı Türkler 1974 sonrasında siyasi temsil olgusuyla tanıştı diyebiliriz. Fakat 1976 yılında yapılan ilk genel seçimler gibi, bugün yapılmakta olan seçimler de olağanüstü hal koşullarında gerçekleşiyor. Toplumun karşı karşıya olduğu en büyük meydan okuma da budur. Aslında Kıbrıslı Türkler çok uzun süreden beri olağanüstü hal koşullarında yaşıyorlar. Bu yüzden de bir tür ‘olağanüstü hal toplumu’ sayılabilirler. Toplumun büyük tarihsel duraklarına bakarsak, bu gerçekliği daha kolay kavrayabiliriz. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla kendini Kıbrıs ülkesine ‘savrulmuş’ bulan Müslüman Türk ahali, tabi olmayı reddederek hep bir tutunma mücadelesi içinde olmuştur. Kıbrıslı Rumların Kıbrıs ile özdeşlik kurdukları ve Kıbrıslı Türkleri ‘Kıbrıs-dışı’ addettikleri zamanlarda bu mücadele öncelikle ‘Kıbrıs ülkesinde’ tutunma mücadelesi olarak gelişti. Bu bir anlamda Kıbrıslı Türklerin kendilerine ‘yer’ (coğrafya) açma mücadelesiydi. Daha sonra olayların gelişimi toplumu ‘Kıbrıs ülkesine’ tutunmaya yönlendirdi. Bu ise ülkedeki devletlilik olgusuna açık olma, kendini özne olarak yaratma ve ‘Tarih-içine’ adım atma mücadelesi olarak gelişti. Son derece zor koşullarda sürdürülen bu mücadeleler Kıbrıslı Türklere pek çok şeye mal olsa da, sonunda Kıbrıs ülkesinin egemen asli unsurlarından biri olmayı başarıp, saygın bir özne olarak tarih sahnesinde yerlerini aldılar. Bunu ulusal ve uluslararası hukuka kazıdılar. Ne var ki, Kıbrıslı Türkleri ‘Kıbrıs-dışı’ saymaya devam eden Kıbrıs Rum milliyetçileri ile Kıbrıslı Türkleri devlette ortak değil, ayrı bir coğrafyada toplanmış olarak görmek isteyen Kıbrıs Türk milliyetçileri arasında kavga devam etti. Bu süreçte büyük sıkıntılar yaşayan toplum olağan üstü hal koşullarında olsa da, Kıbrıs ülkesine tutunmayı, yani anayasal özne olarak ayakta kalmayı ve haklarını korumayı başardı. Toplumun tarihinde 1974 yılı önemli bir kırılma noktası oldu. Tarihsel süreç içinde tabi olmayı reddeden ve kendini özne (subject) olarak kuran Kıbrıslı Türkler, 1974’ten sonra tabi olmakla (subject to) karşı karşıya geldiler. Savaşla ele geçirilen coğrafyayla yetinenler için bu bir sorun oluşturmuyor. Onlar Kıbrıs ülkesine çoktan sırt çevirmiş bulunuyorlar. Özne yerine tabi (teba) olmaktan veya ‘Tarih-dışına’ düşmekten huzursuz oldukları söylenemez. Kimi ölü bir kentte yapışacak kadar cansız, kimi başkalarına ait tanklarla Kıbrıslı Rumları korkutacak kadar korkak, kimi Mesarya ovasında devlet tahayyül edecek kadar küçük bencil hülyaların peşinde, kimi de Neo-Osmanlı veya Pantürkist saplantılara kendini kaptıracak kadar aç gözlü hayalperest! Bunların hiç biri Kıbrıslı Türkleri özne yapmaz. Ne de yolunu ‘Tarihe-içine’ döndürür. Gelinen aşamada Kıbrıs Türk toplumunun mücadelesi varkalma ve ‘Kıbrıs ülkesine’ tutunma mücadelesidir. Başka türlü söylersek, savaş artığı bir coğrafyaya sığınmayı ve ‘Tarihin’ kenarına itilmeyi reddetmektir. Başkalarının haklarına sahip çıkacak kadar sorumlu özne olmak ve Kıbrıs’ta barışa yönelmektir. Faaliyetlerimizin merkezine böyle bir misyon koymadıkça, seçim veya diğer siyasi etkinliklerde faal görünmek bizi özne yapmadığı gibi, ‘olağanüstü hal toplumu’ olmaktan da kurtaramaz. Bu yüzden, seçimleri ‘Tarih-içine’ adım atma yolunda bir faaliyet olarak görüp, buna göre değerlendirelim. Tarihin kenarına itilmeye ve tabi olmaya yüksek sesle ‘Hayır’, Özne olmaya ‘Evet’ diyelim.
Kaynak: Tarihin Kenarına İtilmeye Hayır! – Niyazi Kızılyürek