Muhafazakarlık, Toplum Mühendisliği ve AKP
Siyasi bir akım olarak muhafazakârlık dünyada büyük dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde ortaya çıktı. Modernitenin baş döndürücü yenilikleri, aristokrasinin yenilgisi, dinin gerilemesi muhafazakâr akımın doğuşuna neden oldu. Muhafazakâr akımın düşünce babası Edmund Burke, 1790 tarihinde kaleme aldığı “Fransa’da İhtilal Üzerine Düşünceler” (Reflections on the Revolution in France) adlı çalışmasında “Doğal-Hukuk” karşıtı bir tavırla İhtilalı eleştirerek “Büyük Geleneği” korumanının önemine vurgu yapıyordu. Tarih, Gelenek, Ahlak vs. gibi olguların korunması gerektiğini düşünen Burke, Jakobenleri yabancı halkları işgal eden “işgal ordularına” benzetiyordu. Bir farkla ki, Jakobenler kendi halkını “işgal etmişlerdi”. İlginçtir, Burke, Jakobenlerin Fransa’nın tarih ve geleneğine karşı yaptığı “saldırıyı” Doğu Hindistan Şirketinin Hindistan’ın tarih ve geleneğine karşı yaptığı tahribata benzetiyordu. Fakat Burke Amerika Devrimine sahip çıkıyordu. Amerika’da “devrimin gerçek ve canlı olanı” özgürleştirmek için yapıldığını, oysa Fransız İhtilalının ihtilalcıların kendi kafa yapısına göre “yeni-insan yetiştirmek”, “Hıristiyanlık yerine yeni bir din koymak” ve “bireylerin bilincini değiştirmeye” yöneldiğini belirterek muhafazakârlığın temel ilkelerinin altını çiziyordu. Buna göre, muhafazakârlık her türlü toplum mühendisliğine ve devrimci (ani ve hızlı) değişime karşı çıkıyor ve geleneği koruyan tedrici gelişmeyi benimsiyor. Bu anlayışta gelenek ve teamüller, planlı rasyonel düzenlemelerden daha önemlidir. Bu yüzden muhafazakârlık aynı zamanda Anti-Entelektüel’dir. Örneğin Burke, entelektüelleri “tehlikeli yaratıklar” olarak görüyordu. Muhafazakârlığın temelinde güçlü ataerkil yapı olduğuna şüphe yoktur. Muhafazakârlar “baba” figürünün korunmasını isterler. Çünkü babalar “düzeni” sağlarlar ve muhafazakârlık için “düzen” özgürlükten önce gelir. Özgürlük sadece geleneği sürdürmek için talep edilir ve bununla sınırlı tutulur. Gelenek ise “düzen” içinde korunur. Edmund Burke, “insanların eğilimlerinin denetlenmesi, iradelerinin kontrol altında tutulması ve tutkularının bastırılmasının” önemine ısrarla vurgu yapıyordu.
AKP’nin muhafazakar olduğuna şüphe yok. AKP yöneticileri de kendilerini zaten “muhafazakar” olarak tanımlıyorlar. Anti-entelektüel olduğunu ise bizzat başbakanın her fırsatta entelektüellere yaptığı yakıştırmalardan anlıyoruz. “Baba” figürünün korunmasına gelince. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın güçlü bir baba figürünü temsil ettiği apaçık değil mi? 2000’li yılların başında “Kemalist Düzen ile dansa” başladığında sevimli bir ağabeyi andırırken, şimdi yasaklayıcı ve öfkeli bir babaya dönüştü. Bunda da pek bir sorun yok diyelim. Nasıl olsa, güçlü baba figürü muhafazakarlığın mayasında var. Fakat muhafazakar akımla hiç bir şekilde bağdaşmayan özellikleri de var AKP’nin. Bunların başında “toplum mühendisliği” geliyor. Toplumların zaman içinde evrimine inanan muhafazakarlık anlayışından farklı olarak, AKP toplum mühendisliğine baş vurmaktan geri kalmıyor ve topluma adeta ahlaki bir kostüm giydirmeye çalışıyor. AKP’nin bu eğilimi partiyi muhafazakar anlayışın dışına taşırdığı gibi, AKP’nin benimsediğini söylediği “Müslüman Demokrat” sıfatıyla da bağdaşmaz. “Demokrat” sıfatını hak edebilmek için partinin çoğulculuğu içine sindirmesi gerekiyor. Oysa AKP’nin henüz böyle bir sindirim sürecinden geçtiği söylenemez. Açıkçası, AKP’nin önünde önemli meydan okumalar var: hem muhafazakarlık hem de demokratlık anlayışını gözden geçirmesi gerekiyor.
Kaynak: Muhafazakarlık, Toplum Mühendisliği ve AKP – Niyazi Kızılyürek