Kıbrıs’ın çocukları ve barış yemini
Kıbrıs’ın Çocukları ve Liderlerin “Barış Yemini”
Geçtiğimiz günlerde ülkemizde çok önemli bir olay yaşandı. Birbirlerinin yüzünü görmeden büyüyen Kıbrıs çocuklarından Yüz cıvıl cıvıl çocuk, Dayanışma Evi ve Ledra Palas’ta bir araya geldiler ve sabahtan öğleye kadar birlikte oyunlar oynadılar, şarkılar söylediler.
Öğretmenlerinin kısa süreli bir ön hazırlık çalışmasından sonra ilk defa buluşan çocukların iletişim kurup kaynaşması hiç de zor olmadı. Sabahın erken saatlerinde bir araya geldiler ve ilk andan itibaren birbirlerini sevgiyle kucakladılar.
Çocuklar öylesine içten ve sıcak bir ortam yarattılar ki, İstanbul’da yaşanan “yemek krizinden” sonra ilk defa bir araya gelecek olan liderlerin ihtiyatlı tutumları ve varsa, küçük buz küpleri bir anda eriyip gitti.
Çocuklar, iki lidere “çocuklaşma” ortamını yarattılar ve onlar da bu tür ortamlara giren bütün büyükler gibi, bir anda çocuk oluverdiler. Birlikte ip çektiler, resim yaptılar… Birbirlerine “Be Niko, Re Mustafa” diye hitap etmeye başladılar.
Çocukları etnik gruplara göre sınıflandırmak imkansızdı. Birbirlerine o kadar çok benziyorlardı ki, kimin Kıbrıslı Türk, kimin Kıbrıslı Rum olduğu belli değildi. Bunun bir önemi de kalmamıştı zaten. Çocuk olmak, etnik kimliklerin önünde gidiyordu ve her şeye baskın geliyordu. Nitekim Nikos Anastasiadis, bir gruba bakarken şaşkınlığını gizleyemedi ve İtalyancadan Yunancaya geçen ve benzerliklere vurgu yapan şu cümleyi sarf etti: “Una Fatsa, Una Ratsa”, yani, “Aynı Yüz, Aynı Soy…”
Evet, dünyanın bütün çocukları “aynı yüzü” taşıyor ve “aynı soydan” geliyorlar. Çocuk soyundan… Mesele, çocukluktan ergenliğe nasıl geçildiği ve çocukların nasıl büyüdüğüdür. Nitekim Kıbrıs Sorununu yaratanlar da yaşatanlar da bir zamanlar çocuktular. Fakat barıştan ve sevgiden uzak büyüdüler ve içinde yaşadıkları çatışma kültürü onları birbirlerine kurşun sıkan ergenlere çevirdi. Sonra da, Kıbrıs Sorunu ile yaşlanıp ölüp sefil, umarsız kişilere…
Umarız, geçtiğimiz Perşembe günü bir araya gelen çocuklara aynı kader hazırlanmaz. Yirminci yüzyılın ortasından beri taşıdığımız ve önyargı ve dar görüşlülükle büyüttüğümüz Kıbrıs Sorunu kamburu onların sırtına da yüklenmez.
Liderler kadar, hatta onlardan daha fazla, kendilerine refakat eden eşleri de çocukların yarattığı atmosferin büyüsüne kapıldılar. Nasıl kapılmasınlar… Kadınlar barış yokluğunun ve çatışmaların en büyük kurbanlarıdır. Kocalarına, oğullarına ağlamak zorunda kalırlar. Daha da vahimi, çoğu zaman kendi bedenleri ve benlikleri onarılmaz biçimde yaralanır.
Meral Akıncı ile Andri Anastasiadis çocukların içten birlikteliğine barış dolu duygularla tanıklık ettiler. Andri Anastasiadis bir ara, kolunu uzatıp “bakar mısınız” dedi, “tüylerim diken diken…” Ağlamaklı bir ses tonuyla devam etti: “bu ülkeye mutlaka barışı getirmeliyiz…”
Liderlerin çocuklara hitaben yaptığı konuşmalar bildik siyasetçi konuşmalarından farklıydı. Her iki lider de çocukların gözlerinin için bakarak barış sözü verdiler. Ben bunu “Barış Yemini” sayıyorum. Çocuklara verilen sözler diğer bütün yeminlerden daha kutsaldır. Ve o sözler tutulmadığı zaman, çocuklar peşini bırakmazlar. Sonuna kadar giderler ve verilen sözlerin yerine getirilmesinde ısrar ederler.
Bu ülkede çok yeminler edildi. Hepsi de ölmeye ve öldürmeye dairdi. Şimdi ilk defa bir “Barış Yemini” işittik. Örneğin Mustafa Akıncı sözlerinin arasına şu cümleleri yerleştirdi: “Bizler, arkadaşım Nikos’la birlikte, zaman zaman sorunlar yaşasak da, siz çocukların daha sık bir araya gelebilmenizin koşullarını yaratmak için uğraşıyoruz. Bütün çabamız ve isteğimiz size daha mutlu, huzurlu, sevgi dolu ve barış içinde olan bir ülke bırakmak içindir. Bizim kuşakların yaşadığı olumsuzlukları sizlerin yaşamasını istemiyoruz. Sizler için, barış, özgürlük, eşitlik ve güven içinde çalışıp üretebileceğimiz, dünyanın en güzel ve örnek ülkelerinden bir tanesi olacak birleşik federal bir Kıbrıs hedefliyoruz.”
Benzer sözler Nikos Anastasiadis’in ağzından da döküldü.
Yazıya son verirken, bu etkinliği düzenleyen iki Eğitim Komitesini de yürekten kutlamak gerektiğini belirtmek istiyorum. En son kurulan komite olan Eğitim Komiteleri daha ilk eylemlerinde mükemmel ve ibretlik bir çalışmaya imza attılar. “İbretlik” diyorum, çünkü liderlerin bu organizasyondan çok önemli dersler çıkarmaları gerektiğini düşünüyorum: müzakere sürecine sivil toplumu müdahil edince umutlar yeşerir ve sürece güven büyür. Ve umutsuz, güven vermeyen bir süreç, çökmeye mahkumdur.
Bunu akılda tutarak daha fazlasını yapmak gerekiyor.
Kaynak: Kıbrıs’ın çocukları ve barış yemini – Niyazi Kızılyürek