Kendi Hikayeni Anlat ama Ötekininkini de Dinle!
Elif Şafak’ın İngilizce How To Stay Sane In An Age Of Division başlığı altında yayınlanan denemelerinin Türkçe dilinde yayınlanıp yayınlanmadığını bilmiyorum.
Türkçeye “Bölünmüşlük Çağında Akıl Sağlığı Nasıl Korunabilir” şeklinde çevirebileceğimiz çalışmanın ana konularından biri anlatılmamış hikayelerdir. Daha doğrusu, hikayelerin anlatılmasının önemine vurgu yapılmaktadır.
Şafak, insanların yaşadıklarını anlatamamaları, hele susturulmaları durumunda insanlıktan uzaklaştıklarını söyler.
Anlatılmamış hikayelerin insanları birbirinden ayırdığını, kopardığını ileri süren Elif Şafak, yaşadıklarımızı anlatmanın, başkalarıyla paylaşmanın insanları birbirine yakınlaştırdığını anlatır.
Şair ve sivil haklar aktivisti Maya Angelo’nun “içinizde anlatılmamış bir hikaye tutmaktan daha büyük bir endişe yoktur” cümlesine gönderme yapan Şafak, “sesimizi kaybettiğimizde içimizde bir şeyler ölür” der.
Gerçekten de yaşadıklarımızı anlatmak, hikayemizi başkalarına duyurmak insanın en derin ihtiyaçlarından biridir. Hikayeniz bilinmiyorsa “yaşadım” diyemezsiniz.
Ünlü siyaset felsefecisi Hannah Arendt de deneyimlerimizi, yaşadıklarımızı, kısacası hikayemizi anlatmayı çok önemser. Hatta, hikaye anlatısını felsefi yorum ve anlatılardan daha esaslı bulur. Çünkü hikaye anlatısıyla açığa çıkan anlam, farklı yorumlara açıktır. Dinlediklerimizi dünya görüşümüze göre yorumladığımız için, ucu açık perspektifler ortaya çıkar.
Elif Şafak, hikayemizi anlatmanın önemi kadar başkalarının hikayesini dinlemeye hazır olmamızın da önemli olduğunu söyler.
Aslında dinlenmeyenler başkalarını dinlemeye de ilgi göstermezler. Kulaklarını tıkarlar ve böylece iletişimi ortadan kaldırırlar. Farklı görüş ve deneyimleri merak etmezler.
Başkalarını hiç dinlemeden, sadece kendi hikayemizi anlattığımızda narsisizme kapılmış oluruz.
Ve toplumlar da bireyler gibi narsisizmin kurbanı olurlar.
Nitekim bölünmüş ülkemizde toplumlar ayrı ayrı hiç durmadan kendi deneyimlerini anlatmaya çok meraklıyken, ötekinin hikayesini hiç merak etmezler. Anlatılar ya mutlak mağduriyet ya da mutlak kahramanlık üzerine bina edilmiştir. Her iki durumda da vardığımız yer, kolektif narsisizmdir.
Bir kaç hafta önce, Avrupalı gençlerin bir AB projesi çerçevesinde anlatılmamış kişisel hikayelerin dile getirilmesine fırsat tanıyan bir girişiminde konuşmacı olarak bulundum. Başka ülkelerden ve Kıbrıs’tan insanların hikayelerinin yansıtıldığı bu proje gerçekten çok ilginçtir.
Hele Kıbrıs için fevkalade önemlidir…
Birbirlerinin hikayelerini dinlemeyen insanların oluşturduğu kolektif gruplar içinde yaşayan Kıbrıs insanları, maalesef ne bölünmüşlükten kurtulabilirler ne de akıl sağlıklarını koruyabilirler.
Birbirimizi zihinsel evimize ve hafıza odalarımıza davet etmeden, oralara karşılıklı ziyaretler düzenlemeden ne birliktelik oluşabilir, ne de barış…
Kaynak: Kendi Hikayeni Anlat ama Ötekininkini de Dinle! – Niyazi Kızılyürek