Hangi Statüler Kabul Edilmezdir?
Kıbrıs’ta mevcut statünün ‘kabul edilmez’ olduğu konusunda ilk bakışta herkes hemfikirdir. Bu türden ifadeler BM Kararlarında olduğu gibi, Eroğlu-Anastasiadis Ortak Açıklamasında da yer almaktadır. Gelgelelim, mevcut statünün ‘kabul edilmez’ olduğuna dair açıklamalara bakınca, tarafların bundan farklı şeyler anladığını anlıyoruz.
Kıbrıs Rum toplumunda hemen hemen herkes ‘kabul edilmez’ olanın 1974 Statüsü olduğunu düşünüyor.
Kıbrıs Türk toplumunda ise bu beyan farklı kesimler tarafından farklı şekillerde yorumlanıyor.
Milliyetçiler –genellikle Sağ cenahta toplanmışlardır- 1964 Statüsüne vurgu yaparak, ‘kabul edilmez’ olanın 1964 Statüsü olduğunu ileri sürüyorlar. 1974 Statüsü ile bu bağlamda bir sorunları yoktur. Barış yanlıları ve federal bir devletin kurulmasını savunanlar ise -ki genellikle Sol cenahta toplanmışlardır- hem 1964 hem de 1974 Statülerinin ‘kabul edilmez’ olduğunu söylüyorlar.
Gerçekten de ne 1964, ne de 1974 Statüleri kabul edilebilirdir. Bu statülerden birinde ısrar etmek ülkeyi uzun yıllar daha çözümsüzlüğe mahkum etmek demektir. Ne var ki, her iki statünün de ‘kabul edilmez’ olduğunu söylerken, zaman zaman ‘haksızlık eşitlemesine’ başvuruluyor ve ‘siz 1964’te yaptınız, biz 1974’te yaptık, bu durumda yanlışlıkta ve haksızlıkta eşitlenmiş olduk’ gibi bir algının oluşmasına yol açılıyor. Oysa durum bu türden değerlendirmelerde olduğundan daha karmaşıktır.
Öncelikle 1964 Statüsünü tanımlamaya çalışalım. 1963 yılının sonunda Kıbrıs Rum toplumunu yönetenler iki-toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırıp, yani, mevcut statüyü yıkıp yeni bir statü yaratmak için harekete geçtiler. Kıbrıslı Türkleri azınlık konumuna itmek ve adanın geleceğine tek başına karar vermek için şiddete başvurmaktan çekinmediler. Şiddet kullanarak Kıbrıslı Türkleri statü-kaybına zorlarken önlerine iki amaç koymuşlardı: Ya Enosis ya da Kıbrıslı Rumların tek başına yöneteceği bir Kıbrıs devleti… Birinci amaçlarına ulaşamadılar. İkinci amaçlarını ise de-facto olarak hayata geçirdiler ve iki-toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Kıbrıslı Rumların yönettiği bir devlete dönüştürdüler. 1974 yılına kadar da Zürih-Londra anlaşmalarının yarattığı statüye geri dönmeyi inatla ve ısrarla reddettiler.
Kısacası, 1964 Statüsü Kıbrıslı Rumların zor kullanarak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bir başlarına yönetmeleridir ve elbette kabul edilmezdir. Fakat unuttuğumuz bir nokta vardır. Bu statü 1974 yılında yıkılma noktasına gelmişti. Yunan Cuntasının Başpiskopos Makarios’a düzenlediği darbeden sonra Türkiye’nin adaya askeri müdahalede bulunmasıyla birlikte 1964 Statüsü sona ermekle karşı karşıya kalmıştı. Nitekim Kıbrıs Rum tarafı müdahalenin sona ermesini beklemeden 1964 Statüsünü terk edip 1960 Statüsüne geri dönmeye hazır olduğunu açıklamıştı. Hatta Glafkos Kliridis, 1960 Statüsünün Kıbrıslı Türkler lehine iyileştirilebileceğini de söylüyordu. Makarios ise 29 Temmuz 1974 tarihinde Kissinger’e sunduğu önerilerde ‘bütün de facto durumları ortadan kaldırmak ve 1960 düzenine geri dönmekten’ söz ediyordu. Fakat Türk tarafı bu önerilerin hiç birini ciddiye almadı ve silah zoruyla yeni bir statü yaratmaya/dayatmaya yöneldi.
1964 Statüsünün ayakta kalmasına neden olan da Türkiye’nin bu ısrarı olmuştur. Türkiye coğrafi esasa dayalı federal bir devlet kurulmasından söz ediyordu ve başka bir şey demiyordu. Bir an için İkinci Cenevre’de Kissinger’in baskısı ile çok-kantonlu federal devlet fikrini ileri sürmüşse de gerçekte demografik arındırmayı içeren iki-bölgeli federal devlet tezinden hiç uzaklaşmadı ve bu tezi bir ‘Kuvvet Nizamı’ olarak Kıbrıslı Rumlara dayatmaya çalıştı. Tarihte çok sık rastladığımız gibi Kıbrıs’ta da yenenler sonunda yenilenlere görüş ve isteklerini dayattılar.
Kıbrıs Rum toplumu 1974 savaşından sonra ancak üç yıl dayanabildi ve 1977 yılında Türk tarafının taleplerini kabul etmek zorunda kaldı. Bu tarihten sonra Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk tarafları Kıbrıs Sorununun çözümünü iki-bölgeli, iki toplumlu federal devlet formülü etrafında aradıklarını açıkladılar. Kıbrıslı Rumlar felaket bir savaş yenilgisinin kaçınılmaz sonucu olarak, Türk tarafı da ‘muhteşem’ bir askeri zaferin getirisi olarak… Ne var ki, 1977’den sonra Türk tarafı taleplerini her geçen gün biraz daha artırarak sonunda iki-devletli konfederasyon tezinde ısrar eder oldu. Kıbrıslı Rumlar ise federal bir devletin kurulması yönünde hamle yapamadılar ve yaşadıkları travma sonucunda kendi içine kapanıp 1964 Statüsüne dört elle sarıldılar. Şimdi bu statüden memnun olan ve bunu sürdürmek isteyen Kıbrıslı Rumların federal çözüme karşı çıktıklarını görüyoruz. Bu kesimlerin gücü konjonktüre bağlı olarak değişse de belirleyici oldukları söylenemez. 1974 Statüsünden memnun olan Kıbrıslı Türklerin de federal çözüm gailesi yoktur fakat büyük bir çoğunluğun vardır.
Yalnız, barışı savunan ve federal bir devletin kurulmasını talep eden Kıbrıslı Türklerin dikkat etmesi gereken bir nokta vardır: federal devletin biçimi ve içeriği Türk militarizminin ve milliyetçiliğinin belirlediği şekilde olamaz. Çünkü bu öneriler bizi ya Osmanlı İmparatorluğu’nun Millet Sistemine, yani, 19. yüzyıla geri götürüyor ya da etnik-milliyetçilik temelinde ve etnik-fundamentalist bir anlayışla bir devlet kurulmasını öngörüyor ki, böylesi bir statü kabul edilmez bir statüdür.
İşte, barışsever, solcu, demokrat ve liberal Kıbrıslı Türklerin dikkat etmesi gereken nokta burasıdır. Kıbrıslı Türk ve Rumların toplum olarak siyasi eşitliğine dayalı yeni federal statü, aynı zamanda, ortak bir kamusal alanı paylaşan bir yurttaşlar topluluğunun oluşmasına da fırsat tanımalıdır. Demokratik, federalist duyarlılık ve demokratik meşruiyet bunu gerektiriyor…
Kaynak: Hangi Statüler Kabul Edilmezdir? – Niyazi Kızılyürek