Statükonun Ölüm(ü)süzlüğü ve Sisifos
Eski Yunan mitolojisinde Sisifos tanrılar tarafından bir kayayı durmadan bir tepenin doruğuna taşıma cezasına çarptırılır. Bin bir zahmetle doruğa taşıdığı kaya gerisin geriye yuvarlanır ve tepenin dibine iner. Sisifos yeniden aynı işlemi yapmaya koyulur ve kayayı yeniden tepenin ucuna çıkarır. Kaya yeniden dibe yuvarlanır.
Bu sonuç alıcı olmayan yararsız ve umutsuz çaba durmadan devam eder. Sonsuza kadar… Sisifos hiç bir zaman kayayı tepenin burnunda tutamaz.
Sisifos görünüşte tanrıları aldattığı için bu cezaya çarptırılmıştır. Tanrıların Tanrısı Zeus’un Egina’yı kaçırdığını kızın babasına söyleyen Sisifos’tur. Bu hareketiyle tanrıların sırlarını açığa vurmuştur ve bu yüzden cezalandırılmıştır.
Fakat aslında Sisifos’un en büyük kabahati bu değil. İkiyüzlülük yapmak, yalan söylemek ve ölüme başkaldırmaktır. Zeus’un Egina’yı kaçırdığını söyleyince Sisifos önceleri ceza olarak Ruhlar Ülkesi Adis’e yollanmıştı.
Orada, yeryüzünde vücutları gömülen insanların ruhları toplanıyor. Sisifos Ruhlar Ülkesine gidince “Ölüm’ü” esir alır ve insanların ruhlarını teslim etmelerini engeller. Böylece, insanlar ve diğer canlılara bir türlü ölemiyor, ruhlarını teslim edemiyorlardı.
Açıkçası, bu tanrılarla dalga geçmek anlamına geliyordu. Bunun üzerine harekete geçen tanrılar, Savaş Tanrı’sı Aris’i Sisifos’u yakalayıp Ruhlar Ülkesine göndermekle görevlendirirler. Aris görevini layıkıyla yerine getirir ve Sisifos’u yakalayıp Ruhlar Ülkesine gönderir ve Ölüm’ü serbest bırakır.
Fakat kurnaz Sisifos, karısına vücudunu gömmemesini tembih eder. Böylece, Sisifos’un canı Ruhlar Ülkesinde, bedeni ise yeryüzünde kalır. Sisifos, yeryüzüne dönmek ve karısını cezalandırıp vücudunu gömmek için izin ister.
Adis, Sisifos’a izin verir. Fakat Sisifos yeryüzüne ayak basar basmaz dünyevi keyiflere dalar ve verdiği sözü unutur. Tanrılarla bir kez daha dalga geçen Sisifos’u bu sefer Tanrı Ermis yakalar ve Ruhlar Ülkesine götürür. Sisifos’un cezası artık hazırdır. Her gün bir kayayı sırtlanıp tepenin ucuna taşıyacak, kaya dibe yuvarlanacak ve Sisifos aynı şeyi durmaksızın tekrarlayacak…
Kıbrıs Sorununu çözmeye dönük çabalar da tıpkı Sisifos’un sonuç alıcı olmayan umutsuz çabaları gibidir. “Kayayı” bir türlü tepenin doruğuna yerleştirip orada tutamıyoruz. Bir anda elimizden kayıp tepenin dibine yuvarlanıyor. Ve sil baştan…
Yukarıda da gördüğümüz gibi, Sisifos’u bu umarsız zahmet ve acıya tanrılar mahkum etmişti. Ya biz Kıbrıslıları? Bizi, Sisifos’un kayayı taşıdığı gibi durmaksızın Kıbrıs Sorununu taşımaya ve bir türlü sonuç almamaya mahkum eden nedir?
Kanımca, bu sorunun yanıtı “içimizdeki Sisifoslar’dır.” Statükonun ölümünü engellemek için ikiyüzlülük yapan, kurnazlık düşünen, yalan söyleyen Kıbrıslı Sisifoslar… Ne var ki, onlar Sisifos gibi cezaya çarptırılmıyorlar. En azından, uzun zamandan beri bu böyledir.
Bu tuhaf ülkede “ölümden” korkmayanlar, statükoyu ölüme bırakmak isteyenler cezaya çarptırılıyor. Bu da Kıbrıs’ın nevi şahsına münhasır bir diyar olduğunu gösteriyor.
Ne mutlu ki, ülkeyi bu umutsuz çabaya mahkum edenlerin hiç biri Tanrı değil. Bu yüzden statükonun ölümü de, kayayı tepenin doruklarına yerleştirip orada tutmamız da imkansız ve umutsuz bir çaba olmayabilir. Belki bu sefer kayayı yerli yerine koyar ve orada tutmayı başarırız…
Kaynak: Statükonun Ölüm(ü)süzlüğü ve Sisifos – Niyazi Kızılyürek