“Vatan Aşkı” Üzerine
Türkiye’de son zamanlarda yaşanan şiddet, zulüm ve adaletsizlik sadece duygu ve düşünce olarak Kürtleri Türkiye’den daha fazla koparmakla kalmıyor, Türklerin yurt-duygusunda da önemli kayıplara yol açıyor. “Vatan aşkı” adına yapılan bu linç ve zulmün en kesin sonucu, yurttaşların yurt-duygusunu yitirmeleridir.
Ne dediğimi anlatabilmek için söylediklerime biraz açıklık getireyim.
“Vatan” ve “vatan sevgisi” tarihte yeni sayılan kavramlardır. Bu kavramlar modern zamanlarda milletlerin oluşum süreçlerinde gündeme geldi ve Fransız İhtilali’nden sonra yaygınlık kazandı. Bu büyük dönüşüme kadar insanlar sadece doğup yaşadıkları yerlerle özdeşleşiyorlardı ve bir bütün olarak yurt duygusundan yoksundular. Nereli oldukları sorulduğu zaman, bir ülke adından çok, doğdukları ve yaşadıkları yerin adını söylüyorlardı. Savaşa gittikleri zaman kralın, veya hükümdarın adına, ki bu dinle iç içeydi, ölüyor ve öldürüyorlardı. “Patrie” (Yurt) dendiği zaman bundan pederşahi rejimlerin mülkü anlaşılıyordu.
Aydınlanma çağı ve uluslaşmayla beraber, yurt ve yurtseverlik kavramları yeni içerikler kazandı. Yurt ve yurtseverlik, monarşilere, despotik ve tiranlık rejimlere karşı geliştirilen cumhuriyetçi siyasetin ayrılmaz parçası haline geldi. Artık yurt herhangi bir devlet veya ülke değil, bireylerin hak ve özgürlüklerine saygılı hukuk devleti anlamına geliyordu. Yurtseverlik ise tiranlığa karşı özgürlüklere angaje cumhuriyetçi siyaseti ifade ediyordu. Aydınlanmanın büyük düşünürü Jean Jacques Rousseau “bir yurttaşa karşı yapılan bir adaletsizlik yalnızca devletle o yurttaş arasındaki ilişkiyi etkilemekle kalmaz, aynı zamanda devletle bütün arasındaki ilişkiyi de zedeler, eğer bir yurttaş ya da bazı yurttaşlar haksızlığa uğramışsa, çiğnenen sadece onların özgürlüğü değil, herkesin ortak özgürlüğüdür” diyordu. Rousseau, güçlüler ya da yozlaşmış yargıçlar sadece kurban ettikleri talihsiz yurttaşların düşmanı değil, bütün cumhuriyetin düşmanlarıdır ve bu nedenle de bir bütün olarak cumhuriyet tarafından cezalandırılmalıdır” derken, adaleti sağlayamayan bir ülkenin yurt olmaktan çıktığını ve “gülünç ve iğrenç” duruma düştüğünü ileri sürüyordu: “Ne zaman ki bir ülke yurttaşlarına karşı borçlu olduğu politik sevgiyi esirger, karşılığında yurttaşların politik nefretini ve aşağılamalarını bulur. Bunu hak eder de: Patrie (yurt) sözcüğü iğrenç ya da gülünç (odieux ou ridicule) hale gelir.”
Kısacası, Aydınlanma yurt kavramını cumhuriyet ve özgürlük terimleri ile eşanlamlı kıldı.
Bir ülke milliyetçiliğin, hakları yok sayan vatanseverlik retoriğinin, faşizmin, diktatörlüğün batağındaysa, “vatan aşkı” adına vatandaşlarına zulüm uyguluyorsa, orası artık yurt değildir. Yurt olmaktan çıkmıştır. Çünkü yurt, romantik güzellemeler diyarı değil, yurttaşların hak ve özgürlüklerine saygı duyulan yerin adıdır. Dolayısıyla Türkiye’nin bugün karşı karşıya kaldığı meydan okuma sadece demokrasiyi bilinmez bir tarihe ertelemek değil, yurt olarak da yurttaşlar nezdinde anlam kaybına uğramasıdır.
Yurt-duygusu kaybı sadece Kürtlerle sınırlı değildir. Demokrat Türkler de benzer bir duygu kaybına uğruyorlar. Ve cumhuriyetçi politik sevgi bütün yurttaşlara eşit ölçüde gösterilmediği sürece, bu duygu kaybını telafi etmek mümkün olmayacaktır. Türkiye sadece parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya kalmayacak, “Türkiye Türklerindir” sloganı dün olduğundan daha anlamsız hale gelecek, daha da dar bir gruba hitap edecek. Yanlış anlaşılmasın; hiç kimse ülkeyi terk etmeyecek ama kendi yurdunda “Parya” olarak yaşayacak, vatansız kalacak. Nitekim Büyük Aydınlanmacı Montesquieu’nün söylediklerinden yola çıkan Encylopedie yazarları şöyle diyorlardı: “Hükümranın iradesinden başka yasa, kaprislerinden başka tapınacak özdeyiş, terörden başka yönetim ilkesi tanımayan, hiçbir servetin, hiçbir şahsın güvenlikte olmadığı Doğu despotizmi koşullarında yaşayanların vatanı yoktur.” Muhafazakar “Neo-Beyaz Türklerin” anlaması gereken budur.
Bitirirken Montesquieu’nün bir deyişini hatırlatalım: “adalet ilkesi çiğnendiğinde vatanseverlik en kötü suçların kaynağı haline gelir”. Ve şunu da ilave edelim: vatanseverlik bütün sahtekarların son sığınağı olur…