Şirketler Mi Toplumlar Mı Birleşecek?
Yağmurlu bir İstanbul’da Kıbrıs’ta çözüm sürecini konuşmak insanı iki defa melankolik yapıyor. İstanbul’un kül rengi havası ile Kıbrıs Sorununun çözümünü karartan siyasi hava birbirine karışınca, insanın ister istemez içi kararıyor. İstanbul’un havası elbette değişecek, bir kaç gün sonra her taraf pırıl pırıl olacak. Mavi ve yeşil (kaldığı kadarıyla) birbirine karışacak. Fakat Kıbrıs’ın siyasi havası herhalde uzunca bir süre değişmeyecek.
Değişmeyecek çünkü milliyetçi-popülist siyasi elitlerle travma yaşamış ve içine kapanmış toplumların ülkesidir Kıbrıs. Sekter etnik toplumların her şeyi etnisite üstünden okudukları bir ülke…
Hâlbuki Ortak Deklarasyonun açıklandığı günlerde biraz umutlanmıştık. Nihayet liderler kendi belirledikleri bir çerçeve içinde ve yine kendi belirledikleri ortak bir amaca ulaşmak için çalışacaklarına dair irade beyan etmişlerdi. Ya da öyle görünmüşlerdi. Fakat daha ilk yağmurda boyalar döküldü ve hakikat ortaya çıktı.
Mevcut statü ‘kabul edilmezdir’ dediler ama yaptıkları ve söyledikleriyle statüden çok da şikayetçi olmadıkları anlaşılıyor. Federal bir devlet kurmak istediklerini söylediler ama bunu birbirlerine verdikleri bir ‘taviz’ olarak gördüklerinden, karşılığında ne kazanacaklarını soruyorlar. ‘Almadan vermek Allah’a mahsustur’ gibi laflar ederek ölümlü ‘mütevazı’ kullar olduklarını, bu yüzden de bir şeyler almak lazım geldiğini söylüyorlar.
Kıbrıs Sorunu ile perde arkasında ilgilenenler de ‘kazan-kazan’ formülü geliştirip, herkesin ‘bir şeyler kazanacağını’, her ulustan büyük şirketlerin konsorsiyum kurarak denizin altındaki zenginliği ‘ceplerimize’ akıtacaklarını anlatıyorlar. Ne tuhaf, toplumları etnik sekterlik sergileyerek ayrı ayrı tutmakta ısrar eden elitler, şirketlerin birleşmesi sonucu ülkeye ‘barış ve refahın’ geleceğini iddia edebiliyorlar.
Kuşkusuz, bu bir yanılsamadır. Etnik sekterlik devam ettiği sürece Kıbrıs’ta federal bir demokrasi kurulamaz. Lübnan ve Bosna Hersek gibi ülkelerdeki gibi ayrı ayrı yaşayan ve ortak bir yurttaşlık kavramı ve kavrayışı geliştiremeyen cemaatler gibi oluruz belki ama Belçika ve İsviçre gibi federal demokrasiler kuramayız.
Çoğulcu federal bir demokrasi kurmak için öncelikle etnik sekterlikten kurtulmamız şarttır. Federal devletin kuruluşunu bir ‘taviz’ olarak görmek yerine, demokrasi yolculuğunda tarihsel bir adım olarak görmeliyiz. Aksi halde, AB üyesi çoğulcu bir demokrasi yerine, komşularımız Lübnan ile Irak ve Balkanlar’daki ideolojik akrabalarımız gibi etnik sekterliğin batağında bocalamaya devam ederiz.
Kaynak: Şirketler Mi Toplumlar Mı Birleşecek? – Niyazi Kızılyürek