Müzakereler, Liderler ve 2015 Seçimleri
Nikos Anastasiadis’in müzakerelere başlamak için ısrarla ileri sürdüğü ve defalarca bir “ihtiyaç” olduğunu söylediği çözüm ilkelerine ve müzakere metoduna dair mümkün olduğunca detaylı bir ortak açıklama hazırlamak, tarafların 40’tan fazla ortak açıklama taslağı üzerinde istişare etmelerinden sonra rafa kaldırılıyor.
Anastasiadis, geçtiğimiz günlerde Banki Moon’a gönderdiği bir mektupta uzunca bir ortak açıklama yerine oldukça kısa bir açıklamayla yetinebileceğini belirtmiş bulunuyor. Görünüşte Anastasiadis’i bu yola iten Kıbrıs Türk tarafının son metin taslağına “bir toplum diğer toplum üzerinde egemenlik icra edemez” cümlesini koymak istemesi oldu. Gerçekten de böyle bir cümleyi ortak açıklamaya koymaya kalkışmak “talihsizlik” olmuştur.
Belli ki, iki liderin karşılıklı açılımlar yaparak anlaşmaya çok yaklaştıkları bir sırada (Eroğlu, tek uluslararası kimlik, tek egemenlik ve tek vatandaşlığı, Anastasiadis de egemenliğin Kıbrıslı Türklerden ve Rumlardan kaynaklandığını ve iç vatandaşlığı kabul etmişti), farklı çağrışımlara yol açan egemenlik kavramından söz etmek Kıbrıslı Rum lideri öfkelendirmiştir.
Aslında Kıbrıs Türk tarafının bu talebi ne kadar yersizse, Anastasiadis’in tepkisi de o kadar yersizdir. Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi, federal bir devlette bir toplumun diğer toplum üzerinde egemenlik kurması mümkün değildir.
Derviş Eroğlu böyle bir cümlede ısrar etmeseydi ve Anastasiadis de bunu bir “felaket” olarak görmeseydi, iki lider şimdi müzakere ediyor olacaktı. Oysa bugün karşılıklı “suçlama oyunu” oynuyorlar. Bu kadar önemsiz bir mesele yüzünden “müzakere-krizi” yaşanınca, ister istemez liderlerin niyetleri ve iradeleri sorgulanmaya başlanır. Bilindiği gibi, Derviş Eroğlu ve temsilcisi Osman Ertuğ hiç bir zaman federal çözümün ateşli savunucuları olmadılar. Doğrusu, böyle bir iddiaları da yoktur. 2004 referandumlarından sonra ortaya çıkan yeni duruma ayak uydurup, çözüm taraftarı görünmek için gayret sarf ediyorlar.
Derviş Eroğlu eski görüşü olan iki devletli konfederal çözümden uzaklaşarak “bir tür federasyon” savunduğunu iddia etse de, hatta bu iddiasında samimi olsa da, ayrılıkçı bir anlayıştan gelmiş olduğu kendisini zaman zaman ele veriyor.
Nikos Anastasiadis’in ise şimdilik hızlı ve yoğun bir müzakere sürecine girmek istemediği anlaşılıyor. Bunun birden fazla nedeni var. Ekonomi hala en önemli mesaisi… Özelleştirme ve diğer önlemleri hayata geçirmesi ve Troyka’nın baskısından kurtularak eski “güçlü lider” imajını yeniden kazanması onun için çok önemlidir. Bu yüzden DİKO ile işbirliğini sürdürmek istiyor.
DİKO’nun yeni başkanı Nikos Papadopoullos ekonomik konularda kendisini destekliyor ama Anastasiadis Kıbrıs Sorununun çözümüne odaklanırsa, büyük bir ihtimalle koalisyon bozulur. Ayrıca, Türkiye’nin ağır bir bunalım içine sürüklenmesi ve 2014 yılının Türkiye’de seçim yılı olması, Anastasiadis açısından çözüm için koşulların uygun olmadığı anlamına geliyor. Bunun da ötesinde, Anastasiadis zaman içinde petrol ve gaz kuyularından daha da iyi haberlerin geleceğini ve bölgede yaşanan jeo-politik gelişmelerin elini güçlendireceğini ümit ediyor. Kısacası, bir süre sonra hem içeride hem de dışarıda daha sağlam bir zemine basacağını düşünüyor. En önemlisi, zamana oynarken hiç kimsenin kendisine çözüm konusunda isteksiz olduğunu söyleyemeyeceğine inanmasıdır.
Bu konuda karinesi muhatabı Derviş Eroğlu’nunkinden daha iyidir. Eroğlu bazı açılımlar yapsa da, imaj savaşında Anastasiadis’i yenmesi zor görünüyor. Bütün bu nedenlerden ötürü Anastasiadis, Derviş Eroğlu’nun “arkasına saklanarak” kendi yolunda yürümeyi planlıyor. Eroğlu’na biraz da haksızlık ederek Kıbrıslı Türk liderin her şeyden “iki tane” istediğini söylemesi (iki devlet, iki egemenlik, iki vatandaşlık vs.) bundandır. Eroğlu’nun her şeyden “iki tane” istediği doğru olmasa bile, Derviş Bey’in çözüm için çırpınıp durduğu söylenemez. En iyi ihtimalle, “aşırı temkinli” olduğunu söyleyebiliriz. Eroğlu’nun çözüm konusunda “ne doyuran ne de öldüren” tutumu Anastasiadis’e zaman kazanmak için manevra yapma fırsatı yaratıyor.
Durum böyle olunca, 2015 yılında yapılacak “Toplum Lideri” seçimleri her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Çözüm konusunda pro-aktif olan, kelimelerle oynamayan, adanın başka bir ülkeyle birleşmesi kadar bölünmesine de tereddütsüz karşı çıkan, federal bir devletin kurulmasını aklı ve kalbiyle benimseyen, AB’nin dört temel özgürlüğü dâhil, bireysel özgürlükleri hayata geçirmek isteyen, dinamik, yapıcı ve yaratıcı açılımlarla Anastasiadis’i saklanmak istediği “zaman deliğinden” dışarı çıkmaya zorlayacak bir liderin müzakereci koltuğuna oturması fevkalade önemlidir. Evet, her şey 2015 seçimlerine çözümsüz gireceğimizi gösteriyor. Sadece bu değil; bu seçimlerden nasıl çıkacağımız 2020 seçimlerine de çözümsüz girip girmeyeceğimizi gösterecektir. Ve eğer 2020 seçimlerine de çözümsüz girersek…
Kaynak: Müzakereler, Liderler ve 2015 Seçimleri – Niyazi Kızılyürek