İki dilde ortaya konan bu çalışma, öncelikle yarışmacı, öbür ulusal topluluğun acısına karşı duyarsız ulusçu tutumların eleştirisi olarak anlaşılmalıdır. Kendi ulusal topluluğunun gerçeğini tek gerçek sayan herkese, ‘öbürünü’ anımsatma gereğinden doğan bu kitap iki toplumu da eşit ölçüde gözetmeye çaba harcamıştır. Eşit-gözetme yapay bir denge oluşturmak için herkese şirin görünme çabası değil, toplumları tarihsel serüvenleri içinde ele alan bütünlüklü kavrama anlayışının yöntemidir.
‘Biz ve onlar’ ayrımının giderek güçlendiği bir ortamda birleştirici çaba içinde olanlar, öncelikle tek yanlı haklılık iddiaları ve propagandaya karşı uyanık olmalı. Farklılıkları inkâr etmeden biz ve onlar ayrımının düşmansal içeriğinden soyutlamalı ve farklılık içinde birlik doğrultusunda uğraş vermeli.
Ulusçuluğun kaçınılmaz siyasal psikolojisi ‘Haklı Biz Haksız Onlar’ saplantısına karşı çıkarak olayları irdelerken bütünü gözden kaçırmamaya özen göstermek gerekiyor. Kendimizden başlayarak soracağımız sorularla, örgütlü propagandanın yarattığı ‘gürültü içindeki sessizliği’ bozabilir ve ‘öbürüne’ doğru ilk adımları atabiliriz. Gerçek yakınlaşma kendimizi ve tarihe yansıyan gölgemizi bilmekle mümkün olur. Tarihimize iki taraflı gösteren cesur bir ayna tutarak, geleceğe birlikte yürümenin temelini oluşturacak olan tarih bilincine ulaşabiliriz. Bu kendimizle ilgili bütün durumların bilincidir. Bu bilinç, ulusçu serüvenlerin Kıbrıs adasında yaşayan insanlara bıraktığı mirastan, çatışan ulusal amaçların siyasal-ekonomik-kültürel sonuçlarından beslenir. Kendimizi, dışsal olgulara değil, kendimize indirgeyerek kavramalıyız. O zaman görülecektir ki ‘cehennem öbürü’ değildir.