Büyükada ya da Yavruvatan… Kıbrıs kendi kaderini belirleyememiş veya kendi kaderini iki ‘anavatan’ın kaderine, alınyazısına göre belirlemeye çalışmış iki milliyetçiliğin kıskacında varolmaya çalışan bir ada. Bir taraftan Yunan milliyetçiliğinin teritoryal genişlemesinde sınırın en ucu, diğer taraftan Türk milliyetçiliğinin yeni ‘Hatay’ı…
Kıbrıs’taki iki toplumun çok uzun süredir varoluş koşullarını belirleyen milliyetçiler, iki toplumun kendi özgün kaderlerini yaşamalarındansa ‘anavatanlar’ın kaderine bağımlı yaşamalarını tercih ettiler. Kıbrıslırum milliyetçiliği Yunanistan’ın bir parçası olarak kabul edilmek isterken, Kıbrıslıtürk milliyetçiliği Türkiye’nin sancağı olmayı arzuladı. Elbette bu tercihler, Yunanistan’da ve Türkiye’de yaşanan farklı ulus-devlet inşâ süreçlerinin hem kendi projeleri için hem de adadaki iki toplumun ‘gelecek’ planları için hayatî sayıldı. Adadaki milliyetçiler kimi zaman kendi modellerini savunurken ‘anavatanlar’ın bunu kabullenmesini arzuladılar, kimi zaman da ‘anavatanlar’ kendi dış politika manevralarında Kıbrıs’ı bir koz olarak kullanmaya çalıştılar. Kıbrıs ayrıca 20. yüzyılda ‘bazı sorunlar vardır ve bunlar çözümsüzdür’ diyen bir uluslararası ilişkiler yaklaşımının iyi bir örneği olarak sunuldu.
Niyazi Kızılyürek, Milliyetçilik Kıskacında Kıbrıs’ta, halen iki toplumun yaşadığı adanın ‘çözümsüzlük’ üzerinde katettiği mesafeyi geriye sarmak için dörtlü milliyetçilik matrisiyle nasıl ve niçin hesaplaşılması gerektiğini tartışıyor.